Editör Yazıları - Haberler

Tüm dünyayı etkileyen küresel COVİD19 nedeniyle insanlık son yüz yılın en tehlikeli günlerini yaşıyor. Bulunduğumuz yüzyıl içinde yaşamış olduğumuz iki büyük dünya savaşında insanlık bombaların ve silahların tehditleri altında sığınaklarda cephelerde korku içinde yaşadılar. Savaşın ne denli korkunç ve tehlikeli bir melanet olduğunu yaşayarak anladı. Ancak paraya ve dünyaya hükmeden güçler bu felaketlerden yeterli dersleri çıkarmadı, onların para ve güç hırsları dünyanın pek çok yerinde ülkeleri ve insanları birbirine düşürmekten alıkoymadı. Bilimsel bilgi ve eğitim imkanlarından yoksun bırakılan kalabalık topluluklar, ekonomik eşitsizlikler ve gelir dağılımındaki dengesizliklerin sonucunda kendilerine sunulan sunguların peşinden sürüklenerek, kime ve kimlere hizmet ettiklerinin ayırdına varmadan bu çarkın dişlileri olmaya devam ediyorlar.

Bu yılın başında Çin’in Hunan eyaletinde ortaya çıkan ve kısa zamanda tüm dünyaya yayılan bu küresel tehdit, Çin, İran, Japonya ve Güney Kore derken, Avrupa’da da, başta İtalya olmak üzere genel bir salgın halini aldı.

On yıl önce 2020 yılı beklentilerimiz için sorulsaydı sanırım şu an yaşadığımız anla ilgili vereceğimiz cevaptan çok farklı bir yanıt alırdık. Bu yanıtın şimdikinden çok daha iyimser olduğunu da söyleyebilirim. Ülkedeki pek çok argüman böyle düşünmemizi de haklı çıkarıyor. Ülkenin yüzde 8-9 büyümelerinden %1,5-2’lik büyüme değerlerine, farklı açılım politikalarından, büyüyen ihracat rakkamları ve yatırımlar düşünüldüğünde 2020’li yılları benim gibi pek çok kimse de bu denli karamsar düşünemezdi.

Şüphesiz beklentiler çok yüksek ancak aynı düşünceyle uluslararası pazarda var olma rekabeti içinde yüzlerce firma burada alıcılarla buluşuyor haliyle iyiler ve makul olanlar bu pazardan aslan payını alarak çıkacaktır. İhracat bu nedenle çok önemli hele de üretim endüstrisinin yarısına yakınını ithal girdilerin oluştuğu bir ülkedeyseniz, Kur savaşları ve gel-gitlerinin kurbanı olmaktan kurtulamazsınız. Türkiye bugün için ne yazık ki bu durumdadır.

Ülkemiz önemli bir tarihsel dönemden geçiyor. Gerek siyasal gerekse de ekonomik sorunlar, sokaktaki sıradan vatandaştan sanayiciye kadar hemen herkesi etkiliyor. Son bir yılda yaşanan iflaslar, konkordato ve iflas ertelemeler, sürecin ne denli önemli olduğunu bizlere gösteriyor. Ekonomik-siyasal istikrarsızlık, siyasetin yara alması, güvensizlikle birlikte yerli ve yabancı yatırımların durması ya da belirsiz tarihlere ötelenmesine neden oluyor. 31 Mart’ta yaşadığımız yerel seçim atmosferi günlük yaşamın üzerinde hala bir pus gibi duruyor.

Bu yıl İstanbul’da Türk mobilya sanayii açısından önemli bir fuar yaşadık. Bundan yıllar önce ihracat imkanları için Avrupa’nın önemli ticaret fuarlarından olan IMM Köln Fuarı’na yüzlerce Türkmobilyaüreticisikatılırdı.Günümüzdebuvebenzeri pekçokfuar,artıkTürkimalatçısının yurtdışı serüveninin sıradan olaylarına dönüştü. Bugün farklı yüzlerce ülkede yerli imalatçıları- mızı görmek sıradan bir olay haline geldi. Aynı zaman diliminde gerçekleşen pek çok fuar uluslararası rekabetin de birer unsuru haline geliyor.

2018 yılı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hedeflenen beklentilere ulaşamadı, Dünyanın her tarafında yaşanan ekonomik krizler, Ortadoğu savaşları ve kur savaşları tüm ekonomileri derinden sarstı. Arap dünyasında yaşanan karışıklıklar ve göçler siyasal ve egemenlik güç gösterilerine dönüştü. Yakın coğrafyada bulunan Türkiye, haliyle bunlardan çok etkilendi. Başta Suriye olmak üzere Irak’tan, Afganistan’dan Milyonlarca insan göç etti.
Ülkenin ekonomik, kültürel ve jeopolitik yapısı bu göçlerden de oldukça çok etkilendi. Amerikada Trump’la başlayan yeni dünya düzeni politikası Avrupa’yı da etkiledi. Amerikan ekonomisi ve finans dünyası bu finansal ve politik etkilerle güçlenirken Avrupa ve diğer ülke ekonomileri negatif olarak etkilendiler. 2019 yılı için de göstergeler pek iyi işaretler vermiyor. Büyüme raporları stabil yada ekside.
Türkiye şimdi Mart ayında yeni bir yerel seçim havası yaşayacak, her seçimin ekonomiye doğal yükleri büyümeyi ve yatırımları negatif etkiler. Türkiye gerek kaynakları gerekse e açık Pazar ekonomisiyle yatırımlar için uygun bir pazar. Yüzyıllar boyu dünya ticaretini belirleyen ipek yolu projesinin de önemli partnerlerindendir. Lojistiğin ticarete etkisini düşündüğümüzde, bu projenin bitmesiyle pek çok ülke bundan olumlu etkilenecek nakliye ve lojistik maliyetleri düşerek rekabet daha uygun hale gelecek.
2019 için yine de umutlu olmalıyız, güzel şeyler üretip 2020 yılını beslemeli ve daha yaşanır hale getirmeliyiz.

ocak 2019 /

saygılarımla
Nesip Uzun

2018 yılı ülkemizde ve dünyada önceden öngörülmeyen pek çok değişimlere tanıklık ediyor,
Toplumbilimciler ve ekonomistlerin 21. Yüzyıla yönelik analizleri reel hayatta pek karşılığını bulamadı. Yaşanan ve tanık olduğumuz Bir öngörü var ki, o da bu finansal ve büyük teknolojik güç kimin elindeyse onun borusu ötecek gibi görünüyor. Dünyada demokrasinin yayılacağı ve AB değerlerinin Avrupa’dan başlayarak gelecekte tüm dünyanın evrensel hukuk’una dönüşeceği varsayımları önce İngiltere darbe yedikten sonra Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte dünyanın farklı kıtalarında tersi eğilimler kendini gösterdi. Pek çok ülkede sertlik yanlısı otoriter ve savaşçı kesimlerin iktidara gelmesi 2. Dünya savaşından sonra ortaya çıkan yeni bir defacto durum denebilir. Keza bu eğilimlerin genişlemesi ve Avrupa’da yeni ortaklar bulması durumunda başta enerji savaşları olmak üzere yeni bölgesel çatışmalara tanık olmak içten bile değil.

Mobilya ve orman ürünleri ile aksesuar sanayi için önemli bir mevsimin başındayız. Bu aylar genel anlamda sektörün canlandığı ve kışın durağan geçen ticari faaliyetlerinin bu aylarda kırıldığı günlerdir. Bu nedenle ülkemizde ve dünyanın diğer pek çok yerinde Mart-Nisan-Mayıs ayları fuarların da yoğun olduğu aylardır. Sektör yeni ürün ve tasarımlarını bu aylarda görücüye çıkartır. Bizler de yıllardır bu aktiviteleri sizler için izliyor ve yerinde haberler yaparak bu bilgilere ulaşamayan sektör temsilcilerimize dergimiz kanalıyla ulaşmaya çalışıyoruz. Bu çalışmalarımız sadece mobilyadaki yeni eğilimler, renkler ve trendlerin tanıtılmasından ibaret değil, özellikle son yıllarda pazarlama ve üretim teknolojilerinde gerçekleşen yenilikleri de bu sayfalarda sizlere ulaştırmaya çalışıyoruz. Mobilya sektöründe Endüstri 4.0 çalışmalarına yaklaşık 3 yıldır özel yer veriyoruz. Hemen her sayımızda bu konuda bir haber veya makale yayınlıyoruz. Bu alanda endüstri 5.0, robotik teknolojilerin ahşap endüstrisindeki uygulamaları ile farklı yaklaşımları sizlerle paylaşıyoruz.
Uzmanlar 2018 yılını, öncelinde yaşanan önemli ekonomik kayıplardan sonra bunlardan sonuçlar çıkararak yaşanan karmaşıp problemlerin üstesinden gelmek için bir fırsat yılı olarak değerlendiriyorlardı. Ancak geride bıraktığımız 4 ay içinde dünyada ve yakın çevremizde yaşananlar bunun hiç de kolay olmadığını gözler önüne serdi.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl Ocak ayında yayınlanan ve dünyayı bekleyen en önemli riskler hakkında küresel uzmanların ve karar alıcıların görüşlerini yansıtan raporda pek çok türün tükenme tehdidiyle karşı karşıya kalmasına neden olan biyo-çeşitlilik kaybından yeni savaşların çıkabileceğine yönelik artan endişelere kadar pek çok konuyu, geri dönüşü olmayan bir noktaya ittiğimiz ifade ediliyor.

Ülke ekonomileri gibi sanayi işletmeleri de kendi içlerinde farklı kategoriler oluşturur. Örneğin büyük ekonomiler ki bunlar birkaç ülke ekonomisini oluştururlar, genelde dünya ekonomisine de yön veren ve pariteleri belirleyen dominant güçlerdir. Büyük sanayi aktörleri de böyledir onların iç dinamikleri kendi ülkelerindeki ekonomik eğrilerle belirlenmezler, Büyük, orta ve küçük ekonomiler diye de tanımlanabilecek bu oluşumlar toplam dünya ekonomisinin de ağırlığını oluştururlar.

Yayıncılıkta alışıldığı üzere her köşe yazarı yılın sonu geldi mi mutlaka o senenin kriterini yapmayı zorunlu sayar, hele de üretim ekonomisinin içerisindeyseniz, yaşanan 365 günlük koca bir yılın değerlendirmesini yapmak da elzem olur. Ancak nereden başlamalı? Yıllardır sınırlarımızda süren ve bizleri her türlü etkileyen Ortadoğu kabusu mu, uluslararası arenada giderek gerilen siyasal ilişkilerimizi mi, hemen hemen her üretim alanında dışa bağımlı Türk sanayisinin dövizle imtihanı mı? Bunların her biri başlı başına incelenmesi gereken başlıklardır.