Evrilen ekonomiler ve dünyada yeni durum/ Temmuz 2018
Dünyanın her yanından yükselen ağır nasyonalist rüzgarlar insanlar arasında düşmanlıkları körükleyerek ötekileşmelere neden oluyor ve bir süre sonra yaşananlar doğal refleksler olarak algılanabiliyor. Örneğin yaşadığı yabancı bir ülkede ırkçı uygulamalara maruz kalmış bir göçmen, bir başkası söz konusu olduğunda kendisine uygulanan bu çirkin davranışı ülkesindeki göçmenlere veya azınlıklara reva görebiliyor. Almanya ve Japonya 2. Dünya savaşı sonunda yenilen taraf olmaları neticesinde uluslararası mahkemelerle silahsızlandırıldılar. Ordulaşma ve silah sanayii kurmaları yasaklandı. Her iki ülke de bu süreyi avantaja dönüştürerek ekonomik yeniden yapılanma ve ülkenin yeniden inşasına çevirdiler. 25-30 yıl içinde yıkılmış bir ülkenin küllerinden, sanayisiyle, ekonomisiyle yeni bir Almanya ve Japonya ortaya çıktı. Pek çok ülke Nato altında Amerikan İngiliz ve Fransız silah sanayinin önemli müşterileri olarak GSMH’larının %60’nı silahlanmaya harcarken satıcılar sattıkları silahlarla savaş kaybedenleri ise üretim ekonomileriyle ülkelerini kalkındırdılar. Gün geldi yenilenlere konan müeyyideler bittiğinde bu kez onlar da savaş ekonomilerini canlandırarak fakir ülkelere silah satmaya başladılar. O sanayinin başındakiler hükümet oldu devlet yönettiler, onların döneminde hep savaşlar oldu ve altta kalanların canı çıktı.
Dünyanın geldiği bu günkü durum pek iç açıcı değil, istenirse dünya cennete döner. Eldeki kaynaklar da, üretim de dünyadaki tüm insanlara hala yeter derecededir. Binlerce yıl sayısız medeniyete vatan olmuş topraklarda yaşıyoruz. Muş ovası, Harran ovası Konya ovası yanlış projelerle yok edildi. Güçlü tarım ekonomisine sahip Türkiye, ithalata bağımlı hale geldi. Küçücük İsrail dünyaya tarım tohumları satıyor. Geleneksel Türk tohumculuğu yok olmuş durumda . Çocukken yediğimiz o kocaman sulu domatesler yerine içi boş mantar gibi domatesler, Gdo’lı biberler, salatalar, domatesler ülkemizin köylerinde dahi satılıyor. onu teşvik edecek projeler üretilemiyor. Ülke olarak sanayiden tarıma yeni bir şeyler üretemezsek elimizdekileri de kaybeder tümüyle dışa bağımlı bir ülke haline geliriz. Unutmalayalım ki sanayide kullandığımız üretim ürünlerinin hala %60’nı ithal ediyoruz. Yani bu ana hammadde girdileri olmazsa üretim de yapamaz duruma geleceğiz. Bu durum Mobilya sanayisinden tarıma, kimya sanayiisinden, makine sanayisine kadar değişmeyen bir gerçektir. Oysa Türkiye’nin bu günkü yetişmiş insan potansiyeli ve üretim deneyimleri ile işletmelerimizin uluslararası tecrübeleri bu olumsuz durumu değiştirebilecek kabiliyettedir. Yeterki bunları dönüştürebilecek planlamalar ve politikalar geliştirelim. 24 Haziranda seçimler sonucu mevcut hükümet kendini meşrulaştırarak Ülkeyi yönetmeye tekrar talip oldu. Seçim sonuçlarının ülkemize hayırlı olmasını diler, ülkenin geleceği için hayati önemde olan üretime yönelik bu politikaların uygulanması dileriz.
Sagılarımla
Nesip uzun