- Yaşamın her alanında umudu yeşertmek ve onun için çabalama arzusu öyle bir duygudur ki, en beklenmedik zamanlarda dahi insanoğluna yeni ve farklı kapılar açan yaşam kanalıdır. Bu kanalı açık tutukça yenilenir insan. Yeni arayışlar, olguların üstesinden gelmek yeteneği, yaşama sıkı tutunmak istenci var oldukça insanoğlu da kolay kolay yıkılmaz.20 Kasım 2017 Pazartesi2929
- Siyaset ekonomi ilişkisi kıskanç iki sevgilinin egemenlik savaşına benzer, ona ast üst ilişkisi de diyebiliriz, ama kimin ast kimin üst olduğu zaman ve mekana, sürecin o anki nesnelliğine göre değişir. Erkeğin ataerkilliği gelişmiş toplumlarda kadına sökmez, vaziyet ya mahkemede, yada uzlaşarak durumu idare etmeye gider. Kavgada iki taraf da zarar görürse kazananın kim olacağı da belli olmaz, yaşam ve yönetim modelleri de buna benzemez mi!...Süregelen ilişkiler yumağında ani radikal dönüşümler, ekonominin bilmediği veya sürece ters gelen durumlar geliştiğinde gerek içsel dinamikler, gerekse de her yönüyle uluslararasılaşmış sermaye ve ekonomi ilişkileri şişer, karnı ağırmaya, bir süre sonra da hazımsızlık çeker. Etrafa yayılan rahatsız edici kokular çevreyi de rahatsız etmeye başlar. Aynı süreci tersine de işleyebiliriz, kısacası iki ekonomik yapı arasındaki çelişkiler doğru ele alınmaz uçurum büyürse üst yapı ne denli güçlü olursa olsun ekonomiden bağımsız bir sürdürülebilirlik gerçekleşemez. Dünya ekonomisinin bu denli entegre olduğu bir zaman mekan sarmalında ülkelerin asli gelişim dinamikleri olan yeniden üretim ve üretim ekonomileri gelişemez.
Bu üretim ekonomileri klasik sanayiler olduğu gibi yenilenebilir enerji kaynakları, nano ve dijital teknoloji yatırımları, en önemlisi de bunları başarıyla kullanabilecek insan kaynaklarıdır ki, bu da yıllık planlamalarda ülkelerin bu alanda gerçekleştirdikleri yatırımlar, GSMH’nın bu kaynaklardaki yıllık paylarıdır. 2017 bütçe planlamalarında eğitimin yukarıda sözü edilen alanlardaki payları burada yazamayacağımız kadar düşük. Dünya eğitim kalitesinde ülkemizin sıralaması ne yazık ki her yıl daha da gerilere gidiyor. Ana babaların varını yokunu satarak çocuklarını yerleştirdikleri özel ve devlete ait okullar sıralamalara dahi giremiyor, Güney Kore, Taywan, Vietnam gibi ülkeler daha 15-20 yıl öncesine kadar Türkiye’nin gerisinde ülkelerdi. Çin’in halen resmi olarak tanımadığı Taywan bugün dünyaya teknoloji satıyor.30 Eylül 2017 Cumartesi2933 - Ülkemizde sanayi sektörünün hemen her kesiminde gerçekleşen çabalar, bu ülkenin gelişmesinin de esas dinamiğidir. Ülkeler, ekonomileri doğru yapılanmış planlamalar ve çağa uygun yaratıcı fikirlerle gelişir. Kimi ülkelerde özel sektörün büyüme hızına, ülke politikaları karşılık veremiyor ya da markalar ülkelerin önüne çıkabiliyor. Ülkelerin ekonomik büyümelerinde ve uluslararası itibarlarında taşıdıkları markaların etkileri tartışılamaz. Bu nedenledir ki, marka bilinci oluşturmak adına şirketler ve ülkeler küçümsenmez çabalar içindedirler. Alman, İtalyan, Amerikan, Fransız, İspanyol, İngiliz markaları bugün dünyanın her tarafında binlerce bayisi, mağaza zincirleriyle markaların ekonomideki mutlak hükümranlığını sürdürüyorlar. Ülkemizde mobilyadan tekstile, gıdaya kadar hemen her sektörde ihtiyaç duyulan kurumsallaşma ve marka bilinirliğini yaratmak için belirlenen stratejiler, biraz da ülkenin iç dinamiklerinden kaynaklanan istikrarsızlıkların kurbanı oluyor. Bir yandan Türk Quality gibi önemli destek projeleri geliştirirken; ne yazık ki bu noktalara ulaşabilen işletmeler için mevcut güçlü pazarlar, bir anda politik açmazların kurbanı olabiliyor. Son ay alınan AB üyelik dondurma kararlarının arkasından gelebilecek sıkıcı kararlarla, ülke ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler yaratılmamasını umuyorum. Türkiye ekonomisi 35 yıl önceki gibi değil. Uluslararasılaşmış bir dünyanın parçası haline gelmiş ve yabancı ticari paydaşlarla, global ekonominin ayrılmaz unsuru olan Türk firmaları Rusya, Katar vb gibi bir sıkıştırılmayı kaldıramaz. Ticaretinin büyük kısmını batı ile yapan Türkiye, özellikle üretimin ana hammadde girdilerinde de %80 batıya endeksliyken, yeni kaynaklar yaratmak günümüz oligarşik ilişkiler içinde çok zor bir alternatiftir. ABD’nin bir tek işaretiyle yön değiştirecek Arap ve Ortadoğu ülkelerinin bu noktada Türkiye’ye hiçbir faydası olamaz. Petrol gelirleriyle sahip oldukları paralarla Türkiye’den bankalar, arsalar avm’ler alan Arap prensleri, ihtiyacımız olan bir üretim ekonomisi yaratmıyorlar. Bölgenin lider ekonomisinden tartışılan bir ekonomiye doğru gitmek Türkiye’nin hak ettiği bir durum değildir.
Bu aylar sektörümüzün nispetten hareketlendiği aylardır. İnegöl, Masko, Modoko’da esnaf pek mutlu değil. Yüksek kiraların ödendiği bu merkezlerde tüm gün tek bir satışın olmadığı zamanlar oluyor. Polititik atmosfer, ticaret gibi insanların psikolojisini de negatif etkiliyor. Bu durumda zaten sınırlı olan gelirlerini de zorunlu harcamalar için kullanıyorlar.
Yöneticilerimizin bu atmosferi değiştirerek, hoşgörü ve toplumun tümünü kucaklayan davranışlarla piyasaya güven vermesi ve biraz rahatlatması şart. Kutuplaşmaların giderek arttığı bir Türkiye görmek istemiyoruz.
Sevgi ve dostlukla
Nesip Uzun18 Temmuz 2017 Salı2948 - Mart ay’ı özellikle yurtdışı ayağında çok yoğun seyahatler ve sektörel etkinliklerin doruğuna çıktığı bir ay oldu. Milano mobilya fuar’ı, Dubai, Malezya-Kuala Lumpur, Jakarta, Çin CIFF fuarlarının çoğu Mart ayı içinde gerçekleşti. Nisan ayında gerçekleşen I-saloni Milano Del Mobile ise tam bir mobilya şöleni gibiydi. Bu kadar fuarın içinde yer almak ya da hepsine gitmek bir firma için hem büyük bir ekonomik yük, hem de zaman gibi çok değerli bir yaşam hazinesini israflı kullanmamak olur . Haliyle burada da seçici olmak, ihtiyaçlar ve öncelikler tesbiti yapmak zorunluluğu doğuyor. Ancak bir yayıncı iseniz yine de böyle bir lüksünüz olmuyor ve bir şekilde bu fuarların tümünü izlemek, onlarla ilgili izlenimlerinizi sektöre ulaştırmak durumundasınız.08 Mayıs 2017 Pazartesi3171
- BREXIT Dalgalanması
Haziran’ın 23’ünde yapılan referandum ile İngilizler AB’yi terketme yönündeki kararlarını ifade ettiler. Bu durum kısa süre içerisinde pound’un düşüşü, borsada genel kayıpların yaşanması ve başbakanın istifası gibi kimi etkilere yol açtı. Bu ilk şok dalgasının ardından aslında AB’den ayrılma sürecinin o kadar da çabuk olmayacağı ve belli bir süreye yayılarak müzakere edileceği ve ayrılmanın en erken iki yıl sonra tamanlamıyla yaşama geçeceği anlaşılınca ortalık yatışmaya başladı. Aslında halkta da genel bir kararsızlığın hakim olduğunu ve seçim öncesi tercihlerinin değişken olabileceği bir tereddüt ortamının doğduğu söylemek mümkün.13 Temmuz 2016 Çarşamba3343 - Tasarım yarışmaları ve Uluslararası fuarlarla dolu dolu geçen bir ayı geride bıraktık. Bu yıl Milano’da gerçekleşen geleneksel I-Saloni Fuarı gerek katılımcıları gerekse de ziyaretçi profili, çeşitliliğiyle yine göz doldurdu. Türkiye’den bu yıl rekor düzeyden sayılacak otuzu aşkın katılımcı ve yüzlerce ziyaretçi alan I-Saloni fuarı her zamanki gibi otelleriyle ve alışveriş merkezleriyle, Milano’nun esnafına bayram havası yaşattı. Fuarlar, kongreler, festivaller hepsi de bugünkü ekonominin yeni dinamikleridir.10 Mayıs 2016 Salı3093