Önder Küçükerman: Tasarımda estetik ikinci planda gelir. Tasarımcının çizdiğinin önce uygulanabilir, sonra satılabilir ve rekabet edebilir olması gerekir ki yatırımcısının riskini azaltsın

Mobilya Dekorasyon Dergisi - Mobilya Dekorasyon - Dergi - Yayın - İletişim - Dergi - furniture - wood - design - dizayn - aksesuar - kenarbandı - edgeband - makine -woodworking - woodworkingmachinery - fair - mobilya fuarları - woodworking machinery - ahsap makineleri- glue-yapıştırıcı tutkal-

Önder Küçükerman: Tasarımda estetik ikinci planda gelir. Tasarımcının çizdiğinin önce uygulanabilir, sonra satılabilir ve rekabet edebilir olması gerekir ki yatırımcısının riskini azaltsın

13-05-2014
Önder Küçükerman: Tasarımda estetik ikinci planda gelir. Tasarımcının çizdiğinin önce uygulanabilir, sonra satılabilir ve rekabet edebilir olması gerekir ki yatırımcısının riskini azaltsın
İhracatçı Birlikleri Tasarım Ödülleri Töreni sırasında Esma Sultan Yalısında verilen kokteylde tasarımcıların duayeni Önder Küçükerman ile sohbet etme olanağını bulduk. Kendisi Türk tasarım tarihinden örnekler vererek olayın hem sanayici boyutu hem de uluslararası özellikleri konusunda çarpıcı bilgiler verdi.
Gelinen noktada tasarım kavramına nasıl yaklaşmamız, onu nasıl tanımlamamız gerekir

Tasarım sadece yapılan birşey değil, onu üretecek olan bir sektör olması önemli yoksa bir anlamı yok. Bakın biz bu mesleği kurduğumuzda 1979 yılıydı. Beni Mimar Sinanda Bölüm Başkanı yaptılar. İlk kez Şişe Camdan davet aldık. Bu anlamda endüstriden ilk tasarım yaptıran firma Şişe Camdır. 35 sene onlara çizdim.

O sırada Genel Müdür Şahap Kocatopçu şunu demişti : Hocam biz ihracatçı olmak istiyoruz ve bunun için 7 yıllık bir masrafı göze aldık. Camı ton olarak konuşan bir ekibin onu gram olarak konuşturmanızı istiyoruz. Bunun için size yetki veriyoruz ama sizin fabrikada yapacağınız bir saatlik denemenin bize maliyeti 30 bin dolar olduğunu da unutmayın.. Biz buna razıyız çünkü asıl hedefimiz iş yapmak ve yurtdışına mal satmaktırİşte o gün ben tasarım yapmanın bir şirkete nelere mal olduğunu öğrendim. Tasarım şirketlerin kesesinden yaptığı önemli bir yatırımdır. Ve parayı veren kişinin once kendisini düşünmesi gerekir. Bu nedenle bir tasarımın ilk önce şirketin sahibini koruması, sonra o ürün ile ülkenin zarar görmemesini sağlamalı ve korumalıdır. Tasarım bir zararı önlemek ve onu faydaya dönüştürmek demektir.

Peki bu yeteri kadar ve gerektiği gibi yapılıyor mu sizce

Hayır çünkü bir grup tasarımı şık birşey olarak görüyor. Onun ticari anlamanı ortaya çıkarmadığınız sürece bilemezsiniz. Bir diğer grup da tasarım sonrasında onu üretime kazandıracak olan süreçlerin maliyetini karşılayamayacak kadar güçsüz. Bakın en Demirdökümün Ar-Gesini kurarken yolda bana Vehbi Koç sormuştu Evlat bu tasarım işi nedir diye. Ben de cevabı verdim: Sizin kesenizden sizi riske atmaktır. Zeki bir adamdı ve hemen : Ha anladım dedi, Bu Ar-Ge bölümüne torpilli adam alma diyorsun dedi. Çok doğruydu.

Gerçekten de tasarım yatırımcı için bir risktir ve şekil güzelliği ile filan da ilgisi yoktur. Sanayideki her vidanın, her civatanın bir hesabı vardır ve yatırımcının ondan kar etmesi gerekir. Dolayısıyla tasarımcılarımızın ve akademisyenlerimizin tasarımın bu riskini azaltacak şeyler çizmesi gerekiyor. Eğer bunu çözebiliyorsa, onu güzel yapmak sonra çok kolaydır. Bir tasarımın öncelikle uygulanabilmesi gerekir, o da yetmez satılması, o da yetmez rekabet etmesi gerekir. Bu mobilyada da, çay bardağında da, otomobilde de geçerli.

Yeni yazdığım 100 Adımda Ürün Tasarımı kitabımı şunun için yazdım. İnanın 100 adımın 80ine kadar daha ürün yoktur. Risk hesabı vardır. 80. adımda bir ürün haline gelir ve o da ancak onaylanırsa üretilir. Dolayısıyla tasarımcının görevi onu yaratmakla başlar ve kar ettirmekle devam eder. Bunu yakından biliyorum çünkü en büyük holdinglerin Ar-Ge ve tasarım bölümlerini ben kurdum.

Bu anlamda tasarım kavramını yurtdışı ile karşılaştırırsak bizdekilerle arada nasıl bir fark var

Yetenek olarak bir fark yoktur ama oradaki sanayi şirketlerinde bahsettiğim tüm bu risklerin tek tek sahipleri vardır. Bizde henüz o yok. Bizim sanayici tek başına bir eli cebinde bir adam. Olmaz.. Kadronun çokluğundan bahsetmiyorum. Tasarımın süreçlerinin sorumluları olması lazım bizim şirketlerde de.

Bakın uzun dönem ABDde Chrysler ile çalıştım uzun seneler. Tasarım ofislerindeki akşam masaya çizimleri koyup giderler. Sonra akşam oraya hukukçular gelir. O projeler üretilsin, üretilmesin patent işleri için çalışırlar, başvurularını yaparlar. Onlar bir tane ürün elde edelim de onu tescil edelim derdinde değildirler. Fikri tümüyle korumak gerekiyor. Büyük bir rekabet var orada, rakipleri de gözardı etmemek gerekir. Ayrıca gizlilik çok önemlidir. Tasarım işini ortak olarak oturalım, konuşalım diye birşey olmaz, gizlilik esastır.

Tasarımcının beslendiği kaynakların yani kültürel altyapının etkisi nedir, ülkeden ülkeye nasıl farkediyor Örneğin kimileri Uzakdoğuda gerçek anlamda bir tasarım olamaz çünkü onlar Rönesansı yaşamamışlardır diyorlar. Sizin görüşünüz nedir bu konuda

Kültürel altyapının fonksiyonu çok önemlidir ve çok da farklıdır. Dünyayı çeşitli parçalara bölerek bunun cevabı verilebilir. İtalyada tasarım ülkenin ve ailenin refahı ve temeli üzerinde gelişir. Devlet İtalyada tasarımı desteklerken aslında aileyi temel alıyor ve onun mutluluğunu yazılı olarak destekliyor ve güvence altına alıyor demektir. Hindistandaki tasarımın tek sebebi ülkenin kalkınmasıdır. Çindeki tasarımcıların da hedefi farklıdır. Onlar dünyayı ele geçirmeye çalışıyorlar, ama neyle Fiyatla yapıyor bunu. Amerikadaki tasarımcının görevi ise bambaşkadır. O da dünyayı tasarımla ele geçirmeye çalışıyor ama katma değerle yapıyor bunu.

Peki Türkiyede durum nedir

Türk tasarımcının hem avantajları hem de sorunları var. Avantajı da, sorunu da yaşadığı coğrafya ile ilgilidir üstelik. Bir tarafında Asya, bir tarafında Avrupa var. Bir diğerinde Kuzey, öbür tarafında Güney var. Bu anlamda tasarımcının dört farklı faktörü göz önüne alan dört ayrı insan olması gerekir. Sol tarafa yaptığın tasarımı sağ tarafa satamazsın. Asyaya gönderilecek ürünü yapacak adam farklıdır, Almanyaya yapılacak olan farklı. Rusya için yaptığınızı Arabistana yapamazsınız. Bu nedenle Türkiyedeki iyi bir tasarımcı en azından kendisini 4 kişi olarak ele almayı becermelidir. Bir anlamda bir zengiliktir ama çok yüksek bir entellektüel birikime de ihtiyacı var. Ama bu da yetmez ve bir scanner gibi farklı ülkeleri yakından izlemeli ve onların teknik spectlerini de bilmesi gerekir.

Günümüzde gelinen noktada artık herkes her yerde aynı yaşam tarzını ve konsepti aramaya başlamıyor mu Örneğin bir yabancı geldiğinde burada hemen Starbucksları, diğer uluslararası markaları arıyor. Buradan hareketle şunu sormak istiyorum. Bu mobilyada da geçerli mi Örneğin, bizler bölgesel, ulusal kimlikli ürünler mi yapmalıyız yoksa dünyanın yeni genç kuşağının arzularına ve yaşam tarzına uygun evrensel tasarımlar mı üretmeliyiz

Sizin bu sorduğunuzu en iyi İtalyan Fiat şirketi isimlendirdi ve adına Inter Technology dedi. Bakın Fiat bir tek model üretiyor diyelim ve aynı modeli aynı anda Rusyada Meksikada, Brezilyada, İtalyada, Türkiyede üretiliyor. Aynı otomobil ama kullanan farklı kültürlerde yaşayan farklı insanlar. Ne olacak Dolayısıyla bugün otomobil gibi mutlak değerleri olan bir ürün bile değişik ülkelere göre kendi içinde farklı versiyonlar geliştiriyor. Örneğin Afrikada dağlara tepelere çıkmasına gerek yok, dolayısıyla motorun şanzımanı, difransiyeli başka olmak zorunda.

Teknik anlamda olabilir ama, görsellik anlamında, örneğin mobilya için farklı olmaz mı durum Arap dünyasında klasik, cafacaflı mobilyalar var ve bize garip gelebiliyor. Biz kendi ülkemizde ihracata yönelik çalışma yaparken acaba bunları gözetmeli miyiz, yoksa onları tasarlarken dünya bir yere gidiyor diye düşünüp, ulusal kimlikleri değerlendirerek mi yoksa yeni kuşak için evrensel düş dünyasını harekete geçirerek mi davranmalıyız

Burada bakılması gereken iki ülke var. Bir tanesi İtalya. İtalyanlar ihracat için değil, kendisi için tasarım yapıyor ama iyi tasarım yaptığı için bütün dünya peşinde. İkincisi Çin, ya da Asya.. Onlar kendi kullanmadıkları bir ürünü, pazar için gerekli olanı ihraç ediyorlar. Dolayısıyla ülkelerin davranışları ve kapasiteleri buradaki karakteri belirliyor. Türkiye burada İtalya gibi davranmalı. Kendi kullanmayacağı ürünleri üretmemeli, kendini gelişirmeli ve fiyat rekabetini değil, ürünün özgünlüğünü ön plan çıkartmalı.
yazar

E-bülten için e-posta bırak