TURANLAR GROUP / Murat Turan Bugün Vezirköprüdeki tesislemizde ürettiğimiz her ürünü kendi evimizde kullanacakmış gibi dikkatli bir biçimde üretiyor ve piyasaya yüzde yüz sağlıklı ürünler sunuyoruz

Mobilya Dekorasyon Dergisi - Mobilya Dekorasyon - Dergi - Yayın - İletişim - Dergi - furniture - wood - design - dizayn - aksesuar - kenarbandı - edgeband - makine -woodworking - woodworkingmachinery - fair - mobilya fuarları - woodworking machinery - ahsap makineleri- glue-yapıştırıcı tutkal-

TURANLAR GROUP / Murat Turan Bugün Vezirköprüdeki tesislemizde ürettiğimiz her ürünü kendi evimizde kullanacakmış gibi dikkatli bir biçimde üretiyor ve piyasaya yüzde yüz sağlıklı ürünler sunuyoruz

13-05-2014
TURANLAR GROUP / Murat Turan Bugün Vezirköprüdeki tesislemizde ürettiğimiz her ürünü kendi evimizde kullanacakmış gibi dikkatli bir biçimde üretiyor ve piyasaya yüzde yüz sağlıklı ürünler sunuyoruz
Vezirağaç ve Pelitarslan firmalarını bünyesinde bulunduran Turanlar Group Yönetim Kurulu Üyesi Murat Turan ile gerçekleştirdiğimiz uzun sohbette, orman ürünleri, MDF, Yonga levha sektörünün tarihi, gelişimi, geldiği nokta ve yaşanan sorunlar, çözüm önerileri gibi genel konuların yanısıra firma grubunun tesisleri, yatırımları, çalışmaları, yeni ürün ve projelerine ilişkin olarak aldığımız ayrıntılı bilgileri sayfalarımızda sizlerle paylaşıyoruz.
Firmanızın öyküsü aslında bir anlamda sektörün de öyküsü demek. Sizler, büyük zorluklara göğüs gererek bugünlere gelen bir geleneğin üçüncü kuşak temsilcileri olarak sektörümüzü dünya pazarlarında başarıdan başarıya koşturuyorsunuz. Gelinen noktayı bizlere kısaca özetler misiniz

1949dan beri sektörde üretmeye çalışan bir aile şirketiyiz. Ben 3. kuşağın en büyüklerindenim. Biz hep fabrikanın içerisinde çalışanlarla beraber büyüdük. Aile olarak üretmeyi sadece meslek olarak değil, bir kültür gibi, bir yaşam tarzı olarak benimsemişizdir. Türkiyenin zorlukla ithalat yaptığı, yurtdışından birşey getiremediğimiz o dönemlerde üretim yapmak kolay değildi. Bugün bütün dünya elinizin altında. İstediğiniz ham madde, yarı mamul ya da makinayı istediğiniz yerden getirebiliyorsunuz. O dönem tek bir makina bile gözbebeği idi. Uzun yıllar hizmet ederdi. Günümüzde herşey çok çabuk tüketiliyor. Bugün bir tesiste amortismanı 7 yıldan fazla hesap etmemek lazım. Ama babamların döneminde bir yatırım yapıldığında o uzun yıllar size hizmet ederdi. Bugün bir boya hattı kurdunuz diyelim. Buna her yıl birşeyler eklemek, hep yatırım yapmak zorundasınız. Dijital çağdayız, teknoloji sürekli değişiyor. Üretmek için artık teknolojiyi daha yakından takip etmek ve buna göre sürekli yatırım yapmak zorundasınız.

Bugün yurtdışında trendleri belirleyen çok faktör var. Yabancı markalar ürünleri piyasaya sunuyorlar ve sizler de ister istemez o süreci takip edip, onların empoze ettiği yatırımları yapmak zorunda kalıyorsunuz.

Evet. Türk firmalarının henüz daha bu trendi belirleyecek bir fonksiyona sahip değil ama bugün belirli yerlere geldik, ciddi çalışmalar da yapıyoruz. Bugün bizdeki gibi her firmada Ar-Ge birimi, Ar-Ge laboratuvarı mevcut. En azından bir takım üniversitelerle birlikte çeşitli çalışmalar başlatıldı. Özellikle laminat parke gibi daha tüketiciye hitap eden ve onların tercihlerinin, beğenilerinin de devreye girdiği ürünler kullanılıyor. Bu noktada kendinizi hızlı bir biçimde yenilemek zorundasınız. Eskiden bir eve bir parke yapılır, kimse deseni sorgulamaz ve o parke ev sahibiyle birlikte ömür boyu yaşlanır giderdi. Şimdi artık öyle birşey yok. Şimdi malzeme de ucuzladı ve artık insanlar üç beş senede bir değişiklik istiyor. Evinin boyasını değiştirdiğinde hadi parkeyi de değiştireyim diyebiliyor. Moda hep değişiyor. Bu bir yandan tüketimi motive ediyor ama diğer taraftan da imalatı zorlaştırıyor.

Sosyal sorumluluk, emeğe saygı, işine bağlılık gibi kavramlar vardı eskiden. Yeni jenerasyonda durum nasıl

Öncelikle şunu belirteyim ki, bugün artık dünyada en kıymetli şirketler aile şirketleri, en kıymetli ürünler onlar tarafından üretilen ürünler. İnsanlar da buna daha dikkat ediyor. Bakın dünyada çok uluslu, sahibinin belli olmadığı şirketler bir tehdit olarak önümüze geliyor. Örneğin Schellin buzullarda yaptıkları araştırmalar konuşuluyor, protesto ediliyor. Eğer bunlar bir aile şirketi olsaydı, çevreyi böyle kirletmezler, bu kadar zarar veremezlerdi. Biz bugün Vezirköprüde yaptığımız herşeyi kendi evimizde kullanacakmış gibi dikkatli bir biçimde üretiyor. Her türlü araştırmasını yapıyor, sertifikasyonunu hazır ettikten sonra piyasaya çıkıyoruz. Vezirköprü küçük bir ilçe. En büyük sanayi kuruluşu Vezirköprü Orman Ürünleri. Biz burada bile fabrikamız bünyesine bir atık timi kurduk. Ama 450 personelimiz var. Yarın bir deprem, bir felaket olsa 8 10 kişilik ekibiyle belediye bizi kurtaramaz ama biz hazırlığımızı yaptık, ekiplerimizi kurduk, yetiştirdik. Hepsi birer Akut elemanı.

Bugün özellikle parkede bizim tüm ürünlerimiz yüzde yüz sağlıklıdır. İnsanlarının her yerde özellikle çocuklarının odalarına gönül rahatlığı ile koyabilecekleri güvenli ürünler üretmekteyiz. Artık zaten çağ da bunu gerektiriyor ve bilinçli tüketiciden de talep ediliyor. Ama çok ortaklı bir şirket olsaydık bunu daha öteleyebilirdik. Bugün önce kar geliyor. Neyse ki bizde durum böyle değil. Biz çevreye zarar vermeyen, onu koruyan bir aile şirketiyiz.

Çevre korumacılığı, özellikle de orman ürünleri sektöründe çok daha önem kazanıyor tabii.

Esasında Türkiyedeki orman ürünleri sektöründeki bizim gibi tesislerin çok büyük faydası var. Yanlış bir algı oluşturuldu dışarıda. Sanki bizim tesislerimiz ağacı azaltıyor, yok ediyor sanılıyor. Yıllar once bir Amerikalı gelmişti. İlk ondan duymuştuk Ağaçlar bizim yenilenebilir kaynaklarımızdır lafını ve şaşırmıştık. Daha sonra ne demek istediğini anladık. Hakikaten bir ormanın bugün yanması için ya dışarıdan bir müdahele gerekiyor ya da bakımsızlıktan yanıyor. Bakımlı bir orman kolay kolay yanmıyor. Fidanları belirli dönemlerde budar, temizler, altındaki pisliği alırsanız bu taze güzel ve bakımlı bir orman haline gelir. İşte biz de bu artıkları hammadde olarak kullanıyoruz. Bizim gibi MDF, sunda üreticilerinin asli görevi budur. Biz orman artıklarından değer yaratan bir firmayız. Bu artıkları alıp ekonomiye katıyoruz.

Baktığınızda Türkiyenin bugün en büyük sıkıntısı cari açık. İthalat ihracat dengesizliği Bizim üretimlerimiz tamamen iç pazardaki hammadde ile yapılıyor. Sıkıntımız ihracat. Çünkü herşeye rağmen bu ormanlar devletin elinde olduğu için, devletin yüksek maliyetlerini bu sektör karşılamakta. Tabii karışılarken de aynısını mobilya sektörüne de yansıtıyor ve onun da önünde bir engel olarak duruyor. Eğer Orman Bakanlığı maliyetleri düşürme çalışması yaparsa ve de özel ormancılığın da önünü açarsa, Türkiyede daha uzun yıllar rekabetçi bir biçimde ihracat yapacak firmaların olacağına inanıyorum.

Dünya nüfusunun bu kadar arttığı ve mobilyaya ihtiyacın sürekli arttığı bir dünyada, tüm ihtiyacının doğal masif ürünlerle karşılanması o ağaçların hepsinin katline neden olmaktadır. Bu nedenle farklı ürün gamlarıyla bu sektöre ürün ve malzeme kazandırmak aslında doğayı da korumaktır. Farklı enerji sistemlerini, alernatif kaynakları ve tabii geri dönüşümü göz ardı etmemek gerekir.

Elbette. Özellikle ülkemiz için söylemek gerekirse, Türkiyedeki en büyük sorunlardan biri de göçtür. Biz Vezirköprüde yaklaşık 500 kişi ile birlikte çalışıyoruz. Bunun nakliyecisi, tedarikçisi ile düşündüğünüzde bu üç dört bin kişilik bir topluluktur. Biz demek ki bu kadar kişiyi Samsuna, Vezirköprüye bağlıyoruz demektir. Eğer bunu yapmasak, bu insanlar İstanbula gelecek, Şirinevlere şuraya buraya yerleşecek. Devleti düşünmesi gereken bir noktada bu.

Öte yandan Avrupada bugün bioenerji konusu çok önemli. Bizim de buna önem vermemiz gerekiyor. Bioenerji adı altında. MDF, sunta yapılması gereken hammaddeleri yakarak elektrik enerjisi elde etmeye çalışıyorlar. Yani bizim bugün ihracat kalemi yapabileceğimiz bir ürünü yakarak yok etmek son düşüneceğimiz şey olmalı. Bugün Vezirköprüye kuracağınız bir bioenerji tesisi iki kişiyle çalışır ama bizimki gibi bir entegre sunta MDF tesisi 400 500 kişiye iş verir, üç dört bin kişiyi doyurur. Almanya buradaki açığını başka şeylerden kapatır ama biz bir üretim ülkesiyiz. Devletin bunu çok dikkatle değerlendireceğini umuyoruz.

Siz bir yandan kendi enerjisini kendisi sağlayan firmalar olarak önemli bir geri kazanım da sağlıyorusunuz

Evet, bizim tesislerimiz kendi enerjisini de kendisi karşılıyor. Yani bir koyundan birkaç post çıkartıyoruz biz. Ve çıkarttığımız koyun da koyun değil, ormanların bakılması için yapılan çalışmanın atığıdır... Devletin buna uzaklaştırma değeri vermesi lazım. Devlet bu ormanlara bakmak zorunda.. Esas devletin bize bunun için para vermesi lazım. Alın bu atıkları uzaklaştırın diye... Ama bizden üzerine para alıyorlar. Bakın biz bundan hem enerji üretiyoruz, hem plaka üretiyoruz, hem istihdam yaratıyoruz. Şunu özellikle vurgulamak lazım : MDF, Sunta tesisleri aynı zamanda birer geri dönüşüm, geri kazanım tesisleridir ve aynı zamanda enerji de üretmektedirler.

Malzeme çok kıymetli, siz bugün selülozu dışarıdan ithal ediyorsunuz, cipsi, tutkalı, MDFyi, hatta gün geliyor laminat parkeyi ithal ediyorsunuz. Bunları ithal ederken, bunu yakmak sektöre vurulabilecek en büyük darbelerdendir.

Bugün Çinde yatırımcıya büyük kolaylıklar sağlanıyor, arazi, hammadde, enerji vb. konularda devlet firmalara büyük destekler vermekte. Bizde de devletin sizlere arka çıkması, desteklemesi gerekmez mi

Elbette ama durum farklı bizde. Türkiyede bizim adımız bir müessese kurduğumuz andan itibaren Vergi mükellefi oluyor. Ne demek bu ya Ben vergi verenim, mükellef filan değilim. Ben varsam var, yoksam yok. Devletin öncelikle bana böyle bakması lazım. İşadamına sanayiciye bakış açısını değişmesi lazım. Hep devlet öğrencisini cezalandıran bir öğretmen gibi davranıyor. Eskiden bizim sektörde 30 40 tane firma vardı. Şimdi bakıyorsunuz, ayakta ancak işini düzgün yapanlar kaldı. Devletin de aynı şekilde yaklaşması lazım. Denetleyecek elbette, hakkıdır ama baştan suçlu muamelesiyle yaklaşıyorlar. Devlet vatandaşına, girişimcisine güvenmeli.

Bugün bilgi birikiminiz varsa, ekibiniz varsa, sermayeniz varsa (ki dünyanı en kolay ulaşılabilen metasıdır para) dünyanın istediğimiz her yerinde yatırım yapabilir. Çok daha uygun şartlarda, her yere mal satıp, bunu üç beş senede amorti edip, çok da para kazanabilirsiniz. Eee, sonra ne olacak benim ülkemin hali

Bugün her sanayicinin önünde şöyle bir soru var : Acaba yabancıya satsam mı tesislerimi Ki birçok fırsat da çıkıyor, talep de var, bize de geliyor.. Benim temel hedefim global, sürdürülebilir bir marka mı olmak, yoksa satıp savmak mı Bugün ben rantiye olabilirim ama o zaman benim çocuğumun rantiye olma şansı olmaz. Çünkü rantiye de ucuzlar. Herkes gayrımenkulu alıp kiralayayım derse bir sure sonra kiracıyı nereden bulacaksınız Sanayicilik dünyanın her yerinde itibarlı bir meslektir. Türkiyede de öyle ama orada bir sıkıntı var. Biz Türkiyede hala dayanıyoruz. İşimizi büyütmenin, geliştirmenin, global marka olmanın peşindeyiz.

Tam da bu noktada firma olarak önemli işler başarıyorsunuz. Kazandığınızı sektöre yatırıyorsunuz. Pek çok ürün gamı üretiyorsunuz. Gelinen noktada nerede bulunuyor Turanlar Group Yatırımlarınız ne aşamada

Turanlar Groupun iki önemli sanayi kolu var. Biri ağaç sektörü, diğeri kağıt. Kağıtta biz çok spesifik iş yapıyoruz. Dünyada çay poşet kağıdı üreten 4 firmadan biriyiz. Bunu bir İngiliz, bir Alman, bir de Amerikan firması üretiyor. Elbette biz diğer üçünün yanında çok ufağız. Yeni bir yatırım bu. Altı sene zaman harcadık, araştırma yaptık, yatırım yaptık ve 6 aydır da üretim yapıyoruz. Güney Amerikadan tutun, Tayvana kadar sallama çay poşedinde kullanılan o beyaz kağıdı üretiyoruz ve yine Güney Amerikadan Tayvana kadar da satıyoruz. Çok zor bir kağıt çeşidi. Bugün paranız olsa da yapamayacağınız bir kağıt. Çok emek harcadık bu 6 yılda. İnşallah ileride daha da büyüteceğimiz ve iyi noktalara getireceğimiz bir ürün. Bununla birlikte başka şeyler de üretebiliriz örneğin otomotiv sektöründe kullanılan filtre kağıtları, mesela laminatta ve laminat parkede kullanılan overlay kağıtları Ama şu anda poşet çay üzerinde yoğunlaştık.

Ağaç sektöründeki öncelikleriniz nelerdir

Ağaç sektöründe biz ağırlığımızı laminat parke ve laminata verdik. Laminat esasında 2014 ve 2015 yıllarında yoğun yatırım yaptığımız ve yapacağımız bir ürün. Laminat parkede bu sene yeni bir kapasite artışı yaptık. Yeni pres hatı ve parke hattı ile beraber 22 milyon m2 bir üretim kapasitesine ulaşıyoruz. Bu Türkiyenin şu anki üretim gücünün dörtte birine denk geliyor.

Tüm yatırımlarımız Vezirköprüde. Tutkalın ham maddesinden başlayarak kontrplak, kereste, sunta ve MDF üretimi olan tam entegre bir tesisimiz var. Orası bizim için çok önemli bir nokta oldu. Belki ileride başka bir yerde bir yatırım düşünebiliriz ama burası orman potansiyeli ile bireraber düşündüğümüzde pek çok yatırımı kaldırabiliyor.

Öte yandan Türkiye yıllar yılı demiryolunu ihmal ettti. Bakın, sektörümüzdeki yabancı firmaların üretim tesilerini biliyoruz. Gittik gördük hepsine demiryolu geliyor, adamlar dağda bile olsa yapmışlar. Bakın biz sadece 2008de yapmış olduğumuz MDF yatırımını Vezirköprüye değil de 50 km doğudaki Merzifona yapmış olsaydık, 25 milyon dolar civarındaki bir teşviği vermek zorunda kalacaktı. Biz devletten para falan istemiyoruz ama diyoruz ki Havzada demiryolu var. Mesafe 26 km, bu kuş uçuşu daha da kısalır. Bu aradaki yere demiryolunu yapmalarını istiyoruz ki fabrikamız lojistik avantaj elde etsin ve doğrudan ihracat yapabilsin. Ben doğrudan vagona yükleyip, bu demiryolundan İrana da atarım malımı, Rusyaya da satarım ve dünyanın her yerine gönderirim. Ama hala bir noktaya getiremedik bu konuyu.

Bunun dışında bir de sizin son yıllarda önem verdiğiniz dijital print hatlarınız var. Biraz da bunlardan bahseder misiniz

Dijital print teknolojisini biz daha çok laminatta, HPL yükse basınç ve kontinü rulo laminatlarda kullanıyoruz ve Pelit Arslan bu konuda oldukça başarılı. Zaten büyüyen bir firma ve laminatta bizim için bir gurur kaynağı. Şu anda Türkiyeni ağaç sektöründe laminat konusunda ihracat yapan bir firması ve çok mesafe katederek dünyanın belli başlı laminat markalarıyla çok rahat rekabet edebilecek bir konuma geldi. Her konuda Ar-Gesiyle, kalitesiyle, maliyetiyle, fiyatıyla rekabet edebiliyoruz. Örneğin Pelilam laminatları Greenguard sertifikalı, yanmaz, anti bakteriyel özellikleriyle her türlü ihtiyaca cevap verecek bir konumda. Güney Amerikadan Avrupaya oradan bir laminat ülkesi olan Hindistana mal satıyoruz. Biz de bu başarıyı yeni yatırımlarla ödüllendiriyoruz.

Sizin bir de sosyal bir buluşma noktasına dönüşen ve oldukça başarılı olan PeliFair etkinliğiniz vardı. Bu yıl yapılacak mı

Evet PeliFair ilk düzenlendiği dönemlerde acaba diye tereddüt ettiğimiz bir organizasyondu ve tahminimizin ötesinde başarılı oldu. Hatta geçen yıl fuar tarihlerindeki bir sıkışıklıktan ötürü yapamadığımız ve bu nedenle de niye yapmadınız diye tepki aldığımız bir organizasyon. Bu esasında bizim mobilyada trend belirleyen tasarımcılarımız için büyük bir fırsat. Çünkü dünyada trend belirleyenler ile Türkiyedeki tasarımcılarımızı, akil insanlarımızı diyelim biraraya getiren bir etkinlik. Çok başarılı oldu. Bu sene organizasyon çalışmalarına daha erken başladık. Artık PeliFair tek başına ayrı bir organizasyon gibi düşünülmesi gereken bir hale geldi. Aynı şeyi parkede de zemin sektörüne yönelik olarak yapmayı düşünüyoruz. PeliFair geleneksel bir hale geldi, yine 29 Ekime denk getirerek Cumhuriyet Bayramını da kutlayacağız birlikte.

Tesisler, makinalar kendi kendine çalışmıyor. Eğitim kurumlarımızı nitelikli insanlar yetiştirebiliyorlar mı Bunun için neler yapılması gerekiyor sizce

Biz dünyanın her yerinden kaynak bulup Türkiyede yatırım yapabilecek bir kuruluşuz. Ama bizim için en büyük güçlük bu tesisleri teslim edebileceğimiz, onu idare edecek nitelikli insan gücüdür. Veziköprü fabrikamız bir eğitim kampusu gibi çalışmakta. Orada 7 / 24 eğitim var neredeyse. Dışarıdan danışmanlar, tesis mühendisi arkadaşlar orada devamlı olarak astlarını eğitmekle meşguller. Tabii, gönül ister ki biz bunları hazır olarak bulalım. Bu formasyonları almış, üretmenin ne olduğunu bilenler doğrudan bize gelsinler isterdik. Ama maalesef gerek üniversitelerden, gerekse meslek yüksek okullarından bu şekilde yetişmiş insan gücü bulamıyoruz. Bunda en büyük neden ağaç sektörünün değerinin yeteri kadar anlaşılamamış olması. Orman endüstrisi ile alakalı Türkiyede ciddi bir mühendis ve ara kademe yönetici ihtiyacı vardır ve bu açık tüm Türkiye genelinde vardır. Bu noktada Mobilya Dekorasyon Dergisi olarak size teşekkür ediyorum çünkü sizler de bu konuda sektöre gereken desteği yıllar boyunca vermektesiniz.

Özet olarak, sektör olarak daha fazla üniversite sanayi işbirliğine ihtiyaç var. Biz bu konuda elimizden geleni yapmaktayız. Her türlü staj konusunda yardımcı oluyoruz, teknik gezilerine katılıyoruz, seminerlere hem sponsor oluyor hem de insan desteği veriyoruz. Sektör aslında bunun karşılığını vermeye de hazır çünkü oldukça rekabetçi bir kariyer sunuluyor firmalarımızda. Şunu net bir biçimde söyleyebilirim ki, bugün Türk sanayicisinin yatırım yapması konusunda en büyük engel bu yatırımları yönetebilecek olan yetişmiş işgücüdür. Elbette bilgi önemli, makina parkı önemli ama yaptığımız işin öznesi insan.

Yasal düzenlemeler konusunda devletin oe sizlere destek olması gerekiyor.

Elbette, bakın bu konuda laminat parkedeki anti damping soruşturmasını örnek verebiliriz. Avrupadan Türkiyeye gelen laminat parkelerle ilgili bizim de destekçisi olduğumuz bir başvurumuz oldu. Müsteşarlık bunu uygun buldu, onayı da aldı ve soruşturma başlattı. Türkiye pazarına geçtiğimiz yıl itibariyle %30 oranında ithal mal girdi. Esasında pazarda bir arz talep dengesi vardı. Yerli üretim mevcut talebi karşılayacak konumdaydı. Ama birkaç Avrupalı, Alman, İsviçreli üretici, kendi bölgelerindeki pazarlama güçlüklerinden ötürü Türkiye pazarına düşük fiyatla yöneldiler. Kendi ülkelerinde satmadıkları kalitede bir ürünü Türkiyeye satmaya başladılar. Türkiye onlar için kolay bir pazar oldu. Burada yatırımları olmadığı ve uzun vadeli düşünmedikleri için rahat davranabilecekleri bir pazardı ve damping yaparak mal sattılar. Avrupada sattıkları fiyatların çok daha altına, bunun altındaki bir kalite ile geldiler. Kendi ülkelerindeki durum düzelene kadar buraya gelir, bu malı satar, sonra da çıkar gideriz diye düşündüler. Bu durum Türkiyedeki kalite algısını bozdu, ürüne olan güveni sarstı. İnsanlar sırf Avrupa malı diye güvendiler ve bu durum da hem pazarı hem ürün algısını çok negatif etkiledi. Biz bununla ilgili olarak devletin bu kötü niyetten bizi korumasını istedik.

Bakın, bugün artık en yeni tesisler Türkiyede, işçilikte iyiyiz, enerji idare eder,.. Bizim rekabetimizin önündeki en büyük engel, devletin orman politikasıdır, bize yüksek maliyetle hammadde temin etmesidir. Bırakın Romanyayı, Bulgaristanı, Polonyayı filan, biz Almanyadaki rakibimizinden pahalı odun kullanıyoruz. Devlet bizi bu noktada bağlıyor. Eh, bu kadar bağlarken, bari bir yandan da koruması gerekmez mi .. Bu nedenle bir anti damping yasasının çıkmasını bekliyoruz ki, sanırız çıkacak da...

Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı

Burada kentsel dönüşümle ilgili olarak biz yonga levhacıların bir talebini dile getirerek bitirebiliriz. Biz yonga levha sanayicileri olarak biraz önce de belirttiğim gibi bir geri dönüşüm hizmeti veriyoruz. Biliyorsunuz inşaat sektöründe Türkiyenin en büyük sorunlarından biri de kentsel dönüşüm adı altında çözülme gayretinde. Kentsel dönüşüm birçok yapının yıkılıp yeniden yapılması anlamına geliyor. Bu yıkılan yapılarda geri dönüşümde kullanılabilecek olan bir ahşap malzeme var. Bu konuda Çevre Bakanlığının bir çalışma yapması lazım. Bunları yıktığınız zaman buradan çıkacak olan ahşabı bizler değerlendirip tekrar ekonomiye kazandırabiliriz. Biz yonga levha sanayicileri bu konuda yetkin kuruluşlarız.

Esasında bununla ilgilli bir düzenlemenin kentsel dönüşüm öncesi yürürlüğe konması gerekiyor. Bizler bu ağaçları işleyerek tekrar bunlardan yonga levha, MDF yapıp piyasaya, pazara sunabilecek firmalarız. Umarım buradaki milli servetin farkına varır Çevre Bakanlığı. Sizin aracılığınıza da ilk kez bu talebimizi burada duyurmak istiyoruz. Dünya hepimizin yaşadığı bir yer ve herkesin bu konuda duyarlı olması lazım. Bakanlıktan bu konuda adım atmasını bekliyoruz. Umarım devlet bir noktada pahalı hammadde veren Orman Bakanlığının bir açığını kapatırken diğer yandan da israfı önleyip geri dönüşümü destekleyerek çevreye katkıda bulunur.
yazar

E-bülten için e-posta bırak