İstanbul Sanayi Odası: “Ekonomik Göstergelerinin Çoğu Olumlu, Yeter ki Yüksek Büyüme -Yüksek Cari Açık Döngüsünü Kıralım”

Mobilya Dekorasyon Dergisi - Mobilya Dekorasyon - Dergi - Yayın - İletişim - Dergi - furniture - wood - design - dizayn - aksesuar - kenarbandı - edgeband - makine -woodworking - woodworkingmachinery - fair - mobilya fuarları - woodworking machinery - ahsap makineleri- glue-yapıştırıcı tutkal-

İstanbul Sanayi Odası: “Ekonomik Göstergelerinin Çoğu Olumlu, Yeter ki Yüksek Büyüme -Yüksek Cari Açık Döngüsünü Kıralım”

13-01-2012
İstanbul Sanayi Odası: “Ekonomik Göstergelerinin Çoğu Olumlu, Yeter ki Yüksek Büyüme -Yüksek Cari Açık Döngüsünü Kıralım”
İstanbul Sanayi Odası ISO’nun 23 Kasım 2011 tarihli yönetim kurul toplantısında ülkemiz ile dünya pazarlarının durumunu ele alınarak Türkiye’nin krizlerden çıkış stratejileri ve önümüzdeki dönemde atması gereken adımlar değerlendiildi. İlgi raporun önemli bölümlerini MOBİLYA DEKORASYON Dergisi okurları için derledik.
TÜRKİYE'DE EKONOMİK GÖSTERGELERİN ÇOĞUNDA TABLO OLUMLU
2012'de dünya ekonomisinin lokomotifi olan, ABD'nin %1,5, Avro Bölgesi'nin ise %0,5 civarında büyüyeceği öngörülüyor. Böyle karmaşık bir dönemde zor bir yıla doğru ilerlerken ülkemizdeki duruma bakacak olursak, ekonomik göstergelerin çoğunda olumlu bir tablo ile karşılaşıyoruz.
Son olarak Eylül ayında sanayi üretimimiz bir önceki yılın aynı ayına göre %12 oranında arttı. Bir ay önce, Ağustos'ta ise %3,7 ile 2011'in, daha doğrusu kriz sonrasında sanayi üretiminin kesintisiz arttığı son 22 aylık dönemin en düşük artış oranı ile karşılaşmıştık. Ne mutlu ki yavaşlama eğilimi kalıcı olmadı, sanayi üretimi bir ay sonra yeniden yüksek bir oranda arttı.
Öte yandan Ekim ayı sanayi üretimi açısından ümit verici bir kapasite kullanım oranı ile kapandı. Ekim ayında imalat sanayi kapasite kullanım oranı, Eylül 2008'den bu yana, son 37 ayın en yüksek değeri ile % 77 olarak gerçekleşti. 2011'in dokuz ayı itibarıyla ise sanayi üretimimiz, bir önceki yılın aynı dönemine göre %9,7 oranında artmış bulunuyor.
Tüm bu göstergelere bakarak yıl sonu için öngörülen %7,5'lik büyümeye ulaşmanın kuvvetle muhtemel olduğu şimdiden gözükmekte. Ekonomik ve sosyal sorunlarını çözebilmesi için Türkiye'nin kesintisiz ve %7-8 gibi yüksek oranlarda büyümesi gerekmekte. Sık sık ifade ettiğimiz gibi bu koşullarda %7,5 büyüme son derece sevindirici bir gelişmedir.

BÜYÜMEDE DE CARİ AÇIKTA EN ÖNDEYİZ
Ancak maalesef büyümenin, beraberinde ekonomimiz için bir kırılganlık unsuru olan yüksek cari açığı da getirmesi nedeniyle sevincimizi rahatça yaşayamıyoruz. Son ödemeler dengesi verilerine göre, Eylül ayında aylık cari açığımız, 6,7 milyar dolar, Ocak-Eylül dönemi açığımız 60,6 milyar dolar, Eylül itibarıyla son bir yıllık cari açığımız ise 77,5 milyar dolar.
The Economist dergisinin ekonomik ve finansal göstergeler tablosuna baktığımızda, ülkemizin büyüme oranı açısından gerçekten iyi durumda olduğunu ama cari açığın milli gelire oranında eksi %10 ile başı çektiğimizi görüyoruz. Bizi takip eden, eksi %9,6 ile Yunanistan!
Son 7-8 yılda şiddeti artsa da esasen cari açık 1950'lerden bu yana ekonomimizin yapısal bir problemidir. Ana nedeni de yüksek dış ticaret açığımız. Ancak, son yıllarda gerçekten çok hızlı bir yükseliş gösterdi. Örneğin 1991-1995 arasındaki beş yılda cari açığımızın toplamı 6,8 milyar dolardır. 2006-2010 yılları arasındaki beş yılda ise 173,7 milyar dolara çıkmıştır ki 2011'i de eklediğimizde çok yüksek bir rakam olacağı görülmektedir.

"TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN YUMUŞAK BİR İNİŞ SÖZ KONUSU OLABİLİR Mİ
Karşımızdaki en can alıcı soru, alınan önlemler işe yaramaz ise ne olur Cari açığımız daha nereye kadar, ne kadar artmaya devam edebilir Geçtiğimiz günlerde Financial Times gazetesinde, "Türkiye ekonomisi için yumuşak bir iniş söz konusu olabilir mi" sorusuna cevap arayan bir yazı yer aldı. Gerçekten de Türkiye ekonomisi, küresel ekonominin bu çalkantılı döneminde, sırttaki yumurta küfesi olarak tarif edebileceğimiz, yüksek cari açık yüküyle yola devam etmeye çalışıyor. Çok şükür ki şimdiye kadar finanse etmekte bir sorun yaşamadık. Son veriler, sevindirici bir gelişme olarak doğrudan yatırım girişinde geçen yıla göre artışa işaret ediyor. Fakat cari açığın büyük bölümü hâlâ kısa vadeli sermaye girişi ile finanse edilmekte. Bu kadar yüksek cari açığın her koşulda bir kırılganlık unsuru olduğu tartışmasızdır. Programda, Türkiye ekonomisinin 2012'de %4 oranında büyüyeceği öngörülüyor. IMF'in öngörüsü ise %2,2. Evet, cari açıkla mücadele etmeliyiz. Ama Türkiye'nin cari açıkla mücadelesi büyümeden, yüksek boyutlu fedakârlıklar yapmak anlamına gelmemelidir. Türkiye "yüksek büyüme - yüksek cari açık" kısır döngüsünü mutlaka kırmak zorundadır. Bunun kolay ve hemen çözüm bulunacak bir mesele olmadığını elbette biliyoruz ama iktisat tarihi açmazlar karşısında yaratıcı çözümler üretebilen, imkânları zorlayan ülkelerin kalkınma yarışında öne geçebildiğini göstermektedir. Hâlihazırda Türkiye'de, kendini kanıtlamış, deneyimli bir ekonomi yönetimi mevcuttur, işbaşındadır. Türkiye kriz sonrasında işsizlik oranını azaltabilen nadir ülkelerden biri olmuştur. Bütçe performansımızdaki iyi gidiş, çevremizdeki sorunlu ekonomilerden ayrışmamızı sağlamaktadır. Bunlar bizim için önemli avantajlardır.

ÇÖZÜM BİLGİ ve TEKNOLOJİ İÇERİĞİ YOĞUN, YÜKSEK KATMA DEĞERLİ BİR ÜRETİM YAPISINA GEÇİŞTE...
İnanıyoruz ki ilgili tüm taraflar el ele verdiği takdirde Türkiye, "yüksek büyüme - yüksek cari açık" sorununu aşacak çözümleri mutlaka üretebilecektir. Kendi adımıza bizler, bilgi ve teknoloji içeriği yoğun, yüksek katma değerli bir üretim yapısına geçişi, bu sorunu aşmanın en önemli ayaklarından biri olarak görmekteyiz. Kanaatimizce böyle bir yapısal değişim hedefinin hayata geçebilmesi için, hükümet ve ekonomi yönetiminin yönlendirici, teşvik edici düzenlemeleri yapması, rekabet gücünü destekleyen makro ekonomik ortamı yaratması büyük önem taşımaktadır. Ancak makro düzenlemelerle bu iş bitmeyecektir. Mikro ekonomik düzeyin, şirketler düzeyinin de değişime, küresel ekonomiden gelen dalgaları karşılamaya, hem zihinsel hem fiziksel anlamda hazır hale, donanımlı hale getirilmesi gerekiyor ve bu süreçte özel sektöre de çok önemli görev düşmekte.

TARİHİN ÇÖZÜLME ve YENİDEN YAPILANMA EVRELERİNDEN BİRİNE TANIKLIK EDİYORUZ
Küresel ekonomiye baktığımız zaman pek iç açıcı bir tablo ile karşılaşmıyoruz. Önümüzdeki bir kaç yılın çok kolay geçmeyeceği, küresel sistemde hâlihazırda işaretlerini vermiş olan çalkantı, değişim ve güç kaymalarının devam edeceği anlaşılıyor. Önümüzdeki tablo, tarihin çözülme ve yeniden yapılanma evrelerinden birinde olduğumuza işaret ediyor ve biliyoruz ki böyle büyük değişim ve yeniden yapılanma dönemlerinin kazananları ve kaybedenleri olacaktır. Önümüzdeki mesele bu fırtınalı ortamda ülkemizi, ekonomimizi en az yara ile sakin sulara ulaştırabilmek ve değişimin kazananları arasına girebilmektir. Evet, ekonomimizde bazı sorunlar var ama pek çok açıdan da avantajlı bir durumdayız. Ülkemiz küresel ekonominin yükselen yıldızlarından biri olarak görülüyor. Yapmamız gereken güçlü ve zayıf yönlerimizi iyi analiz etmek ve gerekli önlemleri zamanında alabilmektir.

SANAYİMİZ BÜYÜMENİN LOKOMOTİFİ OLDUĞUNU İSPAT ETMİŞTİR
Geride bıraktığımız on yıla baktığımızda, ekonomimizin krizlerden çabuk ve derinden etkilendiğini ama aynı şekilde hızla toparlanabildiğini görüyoruz. Şu gerçek herkesin malumudur ki her iki toparlanma sürecinde de en önemli pay sanayimizindir. Rekabet gücündeki sorunlara rağmen sanayimiz 2001 krizi sonrasında iç pazarın durduğu bir noktada ihracata yönelerek, küresel krizde ise hem iç hem dış pazarda imkânlarını sonuna kadar zorlayarak ekonomi için çıkış yaratmayı başarmış, büyümenin lokomotifi olduğunu ispat etmiştir. Önümüzdeki bu zor dönemi atlatmakta da en büyük görev yine sanayimize düşecektir. Savaşa giden bir neferin daha teçhizatlı hale getirilmesi gerektiği, üzerinde tartışılmayacak temel bir gerçektir. Faiz oranlarının artış eğilimine girdiği, kurdaki dalgalanmanın belirsizlik yarattığı bu ortamda sanayimizin rekabet gücüne destek verecek reformların süratle gerçekleştirilmesi her zamankinden önemli hale gelmiştir.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu yeni dönemde hükümetimizin sanayimizin sorunlarının çözümüne ve sanayimizin desteklenmesine daha fazla önem vereceği konusunda çok ümitli idik. Bazı uygulamalarla bir miktar moralimiz bozulsa da ümidimizi hâlâ koruyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi, Türkiye ölçeğinde bir ülke güçlü bir sanayi sektörü olmaksızın ilerleyemez, sorunlarını çözemez.
yazar

E-bülten için e-posta bırak