Endüstri 4.0 üzerine aykırı bir yazı
Endüstri 4.0 üzerine aykırı bir çalışma,
Endüstri 4.0 ve toplum.
Bu yıl Mayıs ayı içinde Avrupa’da izleme imkanı bulduğum üç önemli panele katıldım. Her üç panel de dünya genelinde teknoloji üreten en büyük makine imalatçısı firmaların CEO’ları konuşuyordu. Dinleyicilerin çoğu sanayici kalanı ise dünya ekonomi basınıydı. Herkesin ilgiyle izlediği power point sunum ve videolar izleyenleri oldukça etkilemişti. Firma temsilcisi bu yeni jenerasyon makinelerin durgun ve doygun piyasada yeni bir sinerji yaratacağını anlatıyor, makine satışlarının artacağını söylüyor öte yandan da işletmelere getireceği artıları sıralıyordu.
‘’Endüstri 4.0’’ ve bulut bilişim dünyasındaki hızlı gelişmelerin sanayi sermayesine pozitif etkilerini dinlerken, konuşmacının insan unsuruna hiç dokunmadığını fark ettim, bu güne kadar tüm tüketim nesneleri üretici güçlerle üretim ilişkileri çerçevesinde şekilleniyordu. Tüketen insanken bu nesnelerin üretim sürecinde de yine belirleyici olarak insan unsuru vardı. Her ne kadar 20. Yüzyılın ikinci çeyreğinden bu yana üretenlerin rolleri 19. yy sanayi işçisi düzeyinde olmasa da üretim sürecinin değişik aşamalarında onların belirleyici rolü vardı. Oysa şimdi başka bir dünyanın kapıları aralanıyor ve oradan gelen kokular, rolleri tümden değiştiriyordu.
İnsanlık tarihi sanayi alanında bundan önceki süreçte de üç sanayi devrim süreci yaşadı. Türkiye ise İçinde bulunduğumuz ve dönüşüm süreci başlamış bulunan 3. Endüstri devrimini yaşayamadan kendini karmaşık çokcul teknolojik süreçlerin içinde buldu. Birini yaşamaya yeni başlamışken, endüstrinin baş döndüren hızı içinde dünyanın yeni bir sürece doğru evrildiğine tanık oluyor. Bu süreçler nasıl yaşandı kısaca bir göz atıp esas konumuz olan Endüstri 4.0’ı ve onun yaratacağı sorunları anlatmaya çalışalım .
Bilindiği gibi Batıda 18. ve 19. Yüzyıllarda 1. Sanayi devrimi diye tanımlanan süreç ingiltere’de başlamış ve , İlk buharla çalışan gemiyi yapılmasıyla deniz ötesi kıtalara ticaret başlamış, ardından ilk Buharlı Lokomotıf yapılarak bugünkü modern makinelerin temelleri atılmıştır, endüstrileşme başta ingiltere’de tekstil sanayi olmak üzere hemen her üretim sektöründe çok hizlı bir gelişime göstermiştir. Sanayideki bu gelişim büyük bir zenginleşmeyi de beraberinde getirdi. buharlı makinaların ve çeşitli buluşların üretime entegre edilmesine 1. Sanayi Devrimi diyoruz. , Bu gelişmelerin başını çeken yeni bir sınıf ise, sınıfsal kategoride burjuvazi denilen sanayi ve sermayeyi elinde bulunduran kesimdi. Bu dönemde burjuvazi, Asya’dan Afrika’ya kadar sömürgelerden elde ettiği zenginliklerle büyük bir sermaye birikimine sahip oldu ve sanayinin de gücüyle üretimi yoğunlaştırarak ticaret ağını dünyanın her tarafına taşıdı. Ekonomide bunlar gerçekleşirken sosyal planda da sınıf savaşımlarının keskinleştiği ve sanayide çalışan işçi sınıfının burjuvaziye yöneldiği süreçtir.
Birinci Sanayi Devriminden sonra. 1870-1913 arasında özellikle çelik üretim yöntemlerinin geliştirildiği, elektrik, içten patlamalı motorlar, Atlantik-ötesi telgraf, radyo vs. gibi buluşların ortaya çıktığı dönem ise "İkinci Sanayi Devrimi" olarak anılmaktadır. Bu döneme ‘’Endüstri 2.0 ‘’ da denmektedir. Üçüncü ve günümüzde yoğun olarak yaşadığımız dönem ise elektronik ve bilişim teknolojilerinin aktif olduğu süreç “Endüstri 3.0” olarak adlandırılmaktadır.
Kısaca sanayi toplumların geçmişine kısa bir yolculuk yaptıktan sonra ‘’Endüstri 4.0 diye tanımlanan ve ilerde hangi endüstriyel dönüşümlere gebe olacak yakın geleceğin bu yeni sisteminde neler olacak bir göz atalım:
Yukarıda anlatılanlar ışığında ekonomi politikte üretici güçler diye tanımlanan ve bugüne kadar üretimin öznesi sayılan bu kesim yani işçi sınıfı, giderek flulaşıyor ve sanal dünyanın büyüsü içinde adım adım tasfiye oluyordu. İlk anda hayale kapılıyor ve gelecek kuşağın çalışma hayatından uzaklaşmış zaman zengini yaşam konforunu düşünüyor insan. Senin yerine her şeyi makineler, akıllı robotlar yapacak, insanlar ise rahat edecekler diye düşünüyorsun. Böyle bir hayatı kim istemez ki. Robotlar sana hizmet ederken sen de sıcak sahilde şezlongunda diğital kitabını okuyorsun, hatta okuyarak gözlerini neden yorasın ki akıllı kitap okuyucun sana sesli olarak okur. Sende buz gibi limonatanı ya da milli içkini içersin!....
Aç tavuk kendini darı ambarında görür misali sanal hayaller kurarsın, çünkü tüm bu teknolojiler 8,5 milyar insanın rahat yaşaması, parmaklarını prese kaptırmamak, kimi zaman 10 saat bantta ürün yetiştirme derdinden kurtulması için yapılıyor diye düşünürsün. Bu arada ekranda sunumlar devam ediyor ve film karesinde hiçbir insan yok. İnsanın olmadığı bir üretim dünyasının filmini izliyorsun. Daha çok üretim çok, çok, çok daha kaliteli ürünler ve nispetten çok daha ucuz ürünler sunulacak piyasaya. Okulda bizlere öğretilen ve bu gün tedavülden kaldırılmış olsa da bizim kuşakta zorunlu derslerden olan felsefe, sosyoloji ve mantık dersleri devreye giriyor. İyi güzel de her şey otomasyonlaşıyorsa insanlar nerede çalışacaklar, şayet çalışmasalar, yaşamsal ihtiyaçlarını ve kendilerine hizmet edecek bu robotlara neyle sahip olacaklar? Hiç de adil olmayan yaşadığımız bu dünyada devletler vatandaşlarına bu konforu sunacak erdemdeler mi? Para ve kar hırsı uğruna dünyanın iki kez yerle bir edilerek 25 milyon insanın katledildiği ve günümüzde de barut fıçısına dönüşen bu dünyada böyle bir anlayış pek mümkün görünmüyor. Bu dünyada yerim yok desen gidecek başka bir dünya henüz yok. Bu salt metalaşmış bir endüstri dünyası insan soyuna yeni tür bir kolonyalizmin kapılarını açmaz mı?
Ucuz işgücüyle uluslararası rekabette batının karlarını düşürerek ihracat şampiyonu olan bu günün üretiminin yeni aktörleri olan uzak doğunun kaplanları, endüstri 4.0’da Dünya satranç şampiyonu Kasparov’un yapay zeka bir robota yenilmesi gibi pul pul dökülüverecekler. İnsanoğlunun figüran dahi olmadığı metalaşmış bir endüstri toplumuna doğru koşar adım gidiyoruz. Dünyanın dört yanında akademisyenler, teknoloji dünyasının şampiyonları ballandıra ballandıra bunun faydalarını anlatırlarken toplum bilimciler, sosyologlar bilim insanları kaygılılar. Bu prospektüste ilacın faydaları sayfalarca anlatılıyorken yan etkileri yazılmamış. Oysa hastayken sıradan bir ağrı kesici bile acımızı dindirirken dikloren’e duyarlı bir insana bunu verirseniz onu komaya sokarsınız, bu yüzdendir ki tüm prospektüslerde etkin maddeler ve yan etkileri sıralanır. Endüstri 4.0 ve bulut dijital sistemleri topluma sunulurken toplumun dikloren duyarlılıkları , oluşturacakları yan etkilere yönelik bir çalışma gerçekleşemiyor. Burada teknoloji yaşamımızı kolaylaştırıyor ve şüphesiz hepimiz onlardan faydalanıyoruz, ancak Ancak Einstein’in insanlık adına geliştirdiği bilimsel çalışmaları atom bombasında kullanarak milyonlarca sivil insanı yok eden buluş gibi, yeni dijital dünyada da bu teknolojinin hırslı ve gözü dönmüş birilerinin elinde insan soyunu mahvedebileceğini de düşünmüyor değilim, Bu kaygı sadece bende yok, Einstein’den sonra gelen dünyanın en önemli fizikçisi sayılan ünlü İngiliz fizikçi Stephen Hawking tekerlekli sandalyesinden şunları söylüyor:
‘’Yapay zekanın ilkel türlerinin (bugünün robotları sayılan dronlar, akıllı telefonlar çok çekirdekli bilgisayarlar v.b) yararlı olduğunu gördük. Ancak tam kapsamlı bir yapay zekanın geliştirilmesi insanlığın sonu olabilir. İnsanlar yapay zekayı geliştirdikten sonra bu tür bir zeka kendi yolunu çizerek kendini daha üstün olarak tasarlayabilir ve sürekli geliştirir. ‘’ diyor. Buna benzer bir kaygı da bu yılın başında katıldığı bir oturumda Microsoft’un kurucusu Bill Gates’ten geliyor. ‘’ Yapay zeka konusunda çok kaygılıyım, nce makineler bir çok konuda işimizi görecekler ancak bir süre sonra geliştirilmeleri sonucunda bizi kaygılandıracak kadar zeki olacaklar.’’
Bill Gates dünyanı en zengin insanlarından ve bu teknolojiyi geliştirenlerden biri olarak kaygılı. Stephen Hawking, parayla işi olmayan ömrünü başkalarının yardımıyla bir tekerlekli sandalyede geçiren yaşayan en zeki bilim insanı. O da kaygılı!... Kontrolsüz güçten duyulan korkudur bu, yan etkisi yazılmayan reçeteler gibi. Reçeteyi okuyanla okumayanın , aldığı ürünün son kullanma tarihine ve içindekilere bakan duyarlı tüketici ile sadece fiyatına bakan arasındaki fark gibi bir şey. Dünyanın pek çok ülkesinde yönetimlerin giderek otoriterleşip anti demokratik sistemlere dönüştüğü bir dünyada öznesi insan olan bir üretim biçiminden insan unsurunun hiçleşerek işlevsizleştiği bir dünyada neler olabileceğini hayal etmek zor değil!..
Teknolojinin son on yıl içinde pek çok alandaki olağanüstü hızlı gelişimi, bulut bilişim sistemlerinin de hızla devreye girmesini sağlamaktadır. Yıllar önce Personel Computer sistemlerinde kullanılan dahili ve harici HD’ler internetin ortaya çıkmasıyla birlikte önce maillerin depolandığı bulut serverler’e şimdi ise sosyal medya ağları kanalıyla kişisel resimler ve videoları I’Cloud, Facebook, Instagram, Youtube gibi sosyal ağlarda tutuluyor. Yakın gelecekte yeni nesil bilgisayarlarda artık HD yerine çevrimiçi bulutların kullanıldığı uygulamalar düşünülmektedir. Apple’ın, Apple TV yapması gibi bilgisayar firmaları ve yazılım-işletim sistemi, servis sağlayıcı şirketler, bu alana gireceklerdir. Başta çok cazip gelen ve bu uygulamalar sayesinde hd’lerden bellek sorunlarından kurtulduk diye sevinirken, süreçte ağlara sahip firmaları önemli güç merkezleri haline getirecektir. Bu durumun toplumların ve onu oluşturan bireylerin kişisel bilgilerine istenilmeyen erişimleri yaratabileceği de sosyal bilimciler tarafından kaygıyla karşılanıyor. Özellikle güvenlik ve gizlilik konuları ile bilgilerin başkaları tarafından kullanılması endişelerin başında geliyor.
Günümüzde bulut bilişim sistemleri gizlilik endişelerini giderememiştir. Bu da insan hakları evrensel hukukunda ifadesini bulan ‘ Özel hayatın gizliliği ve bireysel hak ve özgürlüklere aykırı durum yaratmaktadır. Bizde içeriği ve gelecek sorunları kavranılmadan sadece yüzeysel duyumlarla ballandırılarak anlatılan Endüstri 4.0 ile ilgili olarak Batı toplumları daha şimdiden bunları tartışma gündemine almış durumda. Evet teknoloji iyidir ama insan yararı ve insanoğlunun yaşamsal geleceği düşünülerek sosyal devlet düşüncesinin daha da geliştiği birey özgürlüklerinin tam güvence altında evrensel hukuk kurallarıyla desteklendiği bir dünyada önce insan fikri etrafında geliştirilmiş yeni teknoloji ve onun argümanları azami yarar sağlar. Aksi durumda George Orwell’in katagorize ettiği 1984 romanındaki gibi Big Brother’lerin elinde bu muazzam teknoloji ve bulut sistemlerin insanı nasıl esir alabileceğini hayal etmek hiç de zor değil. Herşeyin merkezi otoriteler tarafından kontrol edildiği ve özel hayatın dahi kalmadığı bir dünyada yaşamayı kim isteyebilir ki, birer fantezi teori gibi görünse de bu gerçeklere veya öngörülere karşı insanoğlu bilgi sahibi olmalıdır. Çünkü bu yeni dünya düzeni yarattığı innovatik gelişmelerle sosyal yaşamda da ciddi toplumsal problemleri beraberinde getirecektir.
Sermaye ve sanayi çevreleri şimdiden bu teknolojilere büyük yatırımlar yapmaktadır. Örneğin Almanya'nın milli gelirinin ve sağladığı istihdamın büyük kısmını oluşturan BMW, Bosch, Siemens gibi sektörün devleri, üretim akışlarında daha şimdiden uyguladığı değişiklikler ve stratejileriyle Endüstri 4.0 devrimine öncülük ediyor. Almanyada yayınlanan Deutsche Welle gazetesinin 2015 yılı haberine göre : Almanya’nın teknoloji devi Siemens, ( Almanyanın en büyük şirket birleşmelerinden biri gerçekleşerek Bosch ve Siemens Bosch&Siemens GMBH olmuştur.) dünyada 12 bin 300 çalışanının işine son veriyor. Karar Haber Almanya’nın dünyaca ünlü teknoloji şirketi Siemens, Şubat ayında açıkladığı 7 bin 800 kişilik işten çıkarma öngörüsüne 4 bin 500 kişiyi daha ekledi. Böylece, dev şirketin işten çıkaracağı çalışan sayısı toplamda 12 bin 300 oldu. Söz konusu işten çıkarma kapsamında, Almanya’da işten çıkarılacak Siemens çalışanlarının sayısı ise 5 bin 500’e ulaştı. Tüm bunlar ekonomik krizle ilintili değil, yeni üretim sürecinde kar realitesi ve sermayenin üretim ilişkilerine bakışı artık bu. Almanya’da imalat sanayi siparişleri Mart ayında yüzde 0,9 ile beklentilerin altında artış kaydederken, Siemens 2015 mali yılının ikinci çeyreğinde net kârını varlık satışlarıyla arttırdığını ve 31 Mart’ta sona eren çeyrek döneminde 3.89 milyar euro net kâr elde ettiğini açıkladı. Şirketin, geçen yılın aynı döneminde net kârı 1,12 milyar euro olurken, analistler bu yıl ikinci çeyrekte 2,01 milyar euro kâr bekliyorlardı. Söz konusu çeyrekte, ciro, kurun olumlu yansımaları ile 16,7 milyar eurodan 18,05 milyar euroya yükseldi.
Dünyada 300 binin üzerinde çalışanı olan Siemens’in söz konusu işten çıkarma kararından önce, geçtiğimiz yıllarda birçok dev şirket ardı ardına işçi çıkaracaklarını dile getirmişti. Bu kapsamda, 2014 yılında Volvo, ağır vasıta üretiminde çalışan 4 bin 400 kişinin; Sony, TV ve bilgisayar alanında çalışan 5 bin kadar kişinin; Airbus 2 bin 500 kişinin işine son vereceğini açıklamıştı. Aynı dönemde kimya devlerinden BASF, kadrosunu 250 kişi küçültürken; Intel 5 bin, baskı makinaları üreticisi Koeing&Bauer ise, bin 500 çalışanı ile yollarını ayıracağını duyurmuştu. Borsadaki değerleri düşmeyen ve karlılıkları artan bu şirketler şüphesiz insansız üretimin modellerine çok hızlı adaptasyonu yaşayan örnekler. Başta Siemens gibi şirketler olmak üzere dünya pazarındaki gücünü, otomasyon teknolojilerinden alan teknoloji devleri bu süreci başlatmış durumdadırlar. Kendi kendini düzenleme ve takip yeteneği olan otonom üretim sistemleri geliştiren Siemens, üretim akışındaki her bileşenin, bulut sistemleriyle,sanal ve gerçek dünyanın birbiriyle bağlantılı olmasını ve bu süreçlerle oluşan verilerin ortak bir ağ içinde büyük bir hızla analiz edilmesini öngörüyor.
Almanya başbakanı Merkel, yakın tarihte Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu'nda, Endüstri 4.0'ı, birbirine bağımlı dünyaya ve endüstriyel üretime hızla uyum sağlamak için kullanacakları konsept olarak tanıttı. Almanya, Merkel'in Endüstri 4.0'a olan bağlılıklarını, dev şirketlerinden, hızla büyüyen start-up girişimlerine kadar her alanda kanıtlıyor.
Gelecekte yaratabileceği sorunları irdelemeye çalışırken Almanya bu yolda ciddi mesafeler katederek yukarıdaki öngörüleri haklı çıkaracak gelişmelere de örnek bir model olarak şimdiden karşımızda duruyor. Endüstri 4.0 üzerine çok sayıda pilot projesi bulunan Bosch, şu anda makineler ve ürünlerin birbirlerinden haberdar olduğu bir üretim akışı üzerine çalışıyor. Hamburg'da bulunan Bosch Rexroth fabrikasında denenen pilot projede, ürünün kendisi, onu üreten makine ve takibini yapan insan faktörünün aynı iletişim dilini konuşması amaçlanıyor. RFID teknolojisiyle desteklenmiş akıllı üretim bandı, gelen ürün türüne göre karar vererek işlem yapabiliyor. Farklı ürünlerin parçaları, aynı bantta işlem görebilirken, ürünlerin yeni geliştirmelere açık olmaları ve modülerlik sağlanıyor.
Bosch'un bir sonraki hedefi tüm dünyada üretimi ortak bir ağ üzerinden kontrolünü ve optimizasyonunu sağlayabilmek. Aynı zamanda Nesnelerin İnterneti kavramının gücünden yararlanılarak ürünlerin özelliklerini hafızalarında taşımaları sağlanacak. Bu değişim, akıllı üretime ve sonrasında akıllı fabrikalara giden yolu aralayacak.
Bosch'un bir diğer pilot projesi olan Smart City, yol çalışmalarını ve park alanlarını takip ve optimize ederek veri üreten bir ulaşım ağı oluşturmayı öngörüyor. Endüstri 4.0 için bir mobil uygulama örneği olan Smart City, ilk olarak Monaco şehri için kullanılacak.
Araştırmalar, dünya üzerindeki 37 milyar nesnenin bu ekolojiye katılacağını belirtiyor. Bu nesnelerin büyük çoğunluğunu ise üretim bandındaki ürün bileşenleri oluşturacak.
Önce yerel sonra tüm dünyada bir bulut ağ içinde birbirleriyle optimize şekilde çalışan tüm tedarik zincirinden hammadde girişi, , üretim aşamaları ve son tüketiciye ulaşacak bir sistemin adıdır bu. İnsan unsurunun rolünün minumumda olduğu bazı üretim alanlarında belki de hiç olmadığı bu sistemde üretim maliyetleri çok düşecektir. Emek-insan yoğun üretimde varolan işgücü maliyeti, sosyal haklar vb etkenlerin yarattığı maliyet farkları nedeniyle üretimin üçüncü dünya ülkeleri Asya , Brezilya Hindistan gibi ülkelere yönelmiş olması sonucu karlılığı düşen batının sanayi liderleri geliştirdikleri Endüstri 4.0 ile yeniden üretim merkezleri olacaktır.
Bu araştırmamızın doğruluğunu Siemens şu açıklamasıyla teyid eder gibi. ‘’ Üretim endüstrisinin bugün geldiği noktada, rekabet avantajını uzun vadeli korumanın tek yolu iş akışlarının tamamında otomasyonu sağlamaktır.’’, ‘’ Üreticiler, bu duruma pazara çıkış sürelerini önemli ölçüde kısaltarak ve esnekliği, kişiselleştirilmiş toplu üretimi sağlayacak şekilde artırarak yanıt vermeye ayrıca bunları daha düşük enerji ve kaynak kullanarak gerçekleştirmeye ihtiyaç duymaktadırlar ‘’ diyor. Bu projeye uygun olmak üzere enerjide dışa bağımlı olan Almanya hükümet yetkililerinin açıklamalarına göre, 2030 yılına kadar tüm otomobillerin sıfır emisyon değerine sahip olmalarını zorunlu kılıyor. Bu da benzinli otomobillerin yasaklanması veya bir diğer deyişle elektrikli otomobillerin zorunlu hale gelmesi demek. Bu durum ise son 20 yıldır ucuz işgücü avantajlarıyla önemli üretim merkezlerine dönüşen ve ihracatlarıyla ülkelerinin büyümelerini sağlayan bu ülkelerin büyümelerini ve ihracatlarını çok etkileyecektir.
Dünya nüfusunun en kalabalık ülkelerini oluşturan ve üretim- ihracat modeli üzerinde varlığını sürdüren bu ülkelerin iç bünyelerinde de önemli sorunlara neden olacak ve büyük toplumsal ve sosyal patlamaları da tetiklemeye neden olabilecektir. Sanayileşmenin başında yeni teknolojiler ilk başta niteliksiz işgücünü vururken, Endistri 4.0 ve bulut , nitelikli işgücünü de etkileyecektir. İlerleyen süreçte ise üretim 3-5 ve çok boyutlu yazıcıların günlük yaşama girmesiyle de bireysel üretimin olağanüstü verimliği sonucu bazı büyük üretim alanları fonksiyonsuzlaşacak üretim makineleri de gereksizleşecektir. Ölçek üretimi, bu üretim modellerini geliştiren ve bireysel tüketicinin evine kadar sokan teknoloji geliştirme merkezli yeni tür sanayi devlerini her zamanki gibi ihya etmeye devam edecektir. Kısacası her şart ve durumda teknolojiyi elinde bulunduranlar farklı süreçlerde değişik teknolojileri hayatımıza sokarak kazanmaya devam edecekler. Modelin bir yanı bu iken, öte tarafta sistemin yaratacağı sorunsallara yönelik ise şu ana kadar sosyal anlamda geliştirilmiş bir araştırma ve düşünce yok.
Her yıl % 17-20 arası artan dünya nüfusuyla 8 milyarı aşan ve ülke ve dünya ekonomilerine büyük istihdam ile yaşam alanları gibi önemli sorunları yükleyen bu günün dünyasında,, üretimde insanın yerini alacak bu sistemler pek çok felaket seneryolarının üretilmesine de kaynak oluyor. Savaşlar, hastalıklar ve global virüslerle insan soyunun azaltılması bu kötü senaryolar arasında.
Güvenilir ve kontrollü ellerde oldukça teknoloji insanoğluna nitelikli bir yaşam sağlar, ancak onun getirdiği nimetleri paylaşabilecek bir altyapı ve yönetimsel değerler, politik siyasal yapılar ne yazık ki yok. Demokrasi ve adalet düşüncesinin henüz içselleşmediği, bu kadar zorbalıkların yaşandığı yüzyılımızda erken gelen bu teknolojiler insanoğlunun korkusuna dönüşebilir.
Nesip Uzun- Kasım 2016