Dünden Bugüne Ahşap Sektöründe Fark Yaratanlar : NURİ BAYLAR
Nesip Uzun: 25 yıla varan bir dost ve sektör büyüğüyle sanki hiç konuşulmamış gibi baştan bir söleşi yapmak benim için de zor. Sizi bir dost ve ağabey olarak tanıyorum. Ama bu yetmez! Sektörün, sizin hikayeniz etrafında tanıklık ettiğiniz bir tarihsel süreci de bu röportajda öğreneceğini düşünüyorum. Sıfırdan bir firma kurup Türkiye’nin en çok bilinenleri arasına girmek ve bu performansı düşürmeden üstelik bir okul misali yüzlerce çalışanını da iş sahibi yapmak nasıl bir şey.
Nuri Baylar: Aslında bazı şeyler vardır ki bizlere doğuştan gelen yeteneklerdir bunlar; kişi daha sonra o özellikleriyle bütünleşir ve hayatta başarılı olur. Kimi zaman da bu yeteneklerinin farkına varamaz ve hayat onun için farklı bir kanaldan akar gider. Örneğin uzun bir eğitim sonucu bir müzik aleti çalabilir, bir besteyi icra edebilirsiniz; ama bir Zeki Müren, Emel Sayın, Tarkan, Michael Jackson veya Stevie Wonderolamazsınız. İyi bir müzisyen doğuştan bazı yeteneklere sahiptir. Şimdi satıcılık da böyle bir şeydir bence. Bizde yıllar önce İstanbul’da yaşayan ve vapura binen orta kuşak herkesin tanıdığı bir Burhan vardıİ sonradan Burhan pazarlama oldu. Adamın harika bir satış yeteneği vardı, almasan bile onu dinlemek ayrı bir zevk veriyordu insana. Burhan okumuş pazarlamacıya taş çıkartırdı. Satış bilgi beceri ve yaptığı işe hakim olmayı gerektirir. Ben 1941 doğumluyum. Tahsilimi İstanbul Üniversitesi Sosyal Antropoloji bölümünde yaptım. Aldığım eğitimin öznesi de insan ve onun davranış biçimleri eğilimler vs üzerineydi. Üniversite zamanımda hocalarım Amerikalıydı ve o zaman 1960 sonrası yıllardı. Biz Türkiye gecekonduları diye Türkiye’nin en büyük ilk bölgesel tarama araştırmasını yaptık 10 bin saatlik. Şimdi nerden geliyorum bak satıcılığa. Benim bölgem İstanbul Zeytinburnu ve İstanbul Gültepe gecekondularıydı. Biz 10 bin ev ile ortalama 35’er 40’ar dakika süren anketler yaptık. Sene 1963-64. Oralarda önce kapı çalmasını öğreniyorsun. 1960’da ihtilal olmuş falan, düşünün bunlar zamanında istanbul’un ilk gecekonduları, Adnan Menderes ise bu gecekonducuların taptığı kişiydi, sende üniversite talebesisin. İhtilali yapanı üniversiteliler olarak biliyor gecekondudakiler ve böyle bir ortamda kapı çalmasını öğreniyorsun. Benim amerikalı hocam dünyanın önde gelen antropologlarından William Hart. O beni bölge başkanı olarak tayin etti. Milliyet gazetesinde Abdi İpekçi genel yayın yönetmeniydi. çok mütevaazi bir insan hep çok takdir ettim. O bu defa dediki bizim adımızada çalışır mısın. Ben dedi seni Nejdet Uğur’a göndericem, o dönemin İstanbul emniyet müdürü. İstanbul emniyet müdürlüğüne gittik işte ordan sultanahmet cezavinde 3 ay Toptaş cezaevinde 2.5 ay sürekli suçlularla anket yapıyoruz. Oraya da tabi sanki Istanbul üniversitesinin krimoloji enstitüsünün araştırmacısı gibi gidiyoruz. Orda amaç suçlu çocuklarla ilgili araştırma yapmak fakat içerde demokrat parti döneminin emniyet genel müdürü zeki Şahin Istanbul emniyet müdürü Bünyamin Yamanoğlu var. Anketörlük şu bu derken ben kapalı bir yerde çalışamam, sahada olucam dedim. Sonra dedik ki üniversiteliler arasında bi çalışma yapalım kendi içimizde işte nereden geliyorlar nasıl geçiniyorlar nerelerde kalıyorlar gibi. Sosyal antropoloji bölümünden Mezun olduk sonra asker olduk, Askerde de devamlı sahadasın kilis süngütepe hudut undayım 24 ay süren bir askerlik. . Ordada devamlı her gece pusu. Askerlik bitti tekrar döndüm istanbula, Elka’da bir arkadaşımın kardeşi çalışıyordu . O zaman Elka’nın bir müdürü var adı Adı Reismann. Reismann’ın aynı zamanda İsviçre ile de ilişkileri var ve isvirçrede o zaman Hans Reismann o bir mümessil arıyor dediler. Sonra reismannla görüştük 72’ler falan. bende o sırada İlkokullar için eğitim araçları üretip satıyorum. Türkiye’de anaokulu yok o zamanlar, Yani oyuncak şeklinde çocuk eğitim araçları . Sonra bir italyan firmasının lisan laboratuvarları ve satışı işini aldım, Ardından Americana diye bir ansiklpedi vardı onu satıyorum. Devamlı dışardayım. Reismann, bizim makina satışımızı yapar mısın dedi. Mobilya makinaları Biz gece evde toplanıyoruz bana makineler üzerine eğitim veriyorlar. Hatta ilk eğitim Weinig makineleri. Biz başladık elimizde broşürler makine satmaya, fakat oraya git buraya git devamlı ziyaret et müşterileri. Bunun merkezi neresi Isparta, kereste bulunan yerler. Baktım o zaman Özcan Bakır bey var, Tek kap’ının sahibi. rahmetli ona gittim. Nuri dedi, ‘’oğlum senin bu makinalar 70 bin mark, ben bunları zaten 40-45 bin marka alıyorum çok pahallı satıyorsun ’’ dedi. Orsan var Ankara’da o da çok pahalı deyince, bu işte birşey var dedim. Bilmeyene satarsın ama sattığında vicdan azabı yapar işten soğutur adamı. Bunun üstüne Reismann’a bir yazı yazdım dedimki ben bu işi yapamiyacağım. 72’den 73’ün 6.ayına kadar dolaşıyorum sattığım makine toplam 2500 mark. O da Kartal suntaya testere. Onunda akteti açıldı mı diye 10 kere Karaköyde vakıf banka gittim . Bu sefer Weinige bir yazı yazdım, onlarıda sanıyorum 73 yıllarıydı , Hannover fuarına gittik. Tabi reismann mümessil ya bende yanında Türkiye’den onun adamı gibi
tanıtılıyorum. işte herkes Nuri Baylar olarak bana çok samimi davranıyor. Weinig’le ilk görüşmem 1973’te oldu, ancak bu güne kadar Weinig prensibinde yakınlığında organizasyonunda başka hiçbir firma görmedim. Tayvan’da italya’da Almanya’da bir sürü büyüğüm diyen firma var, fakat weinigin organizasyonu bende başka bir etki bıraktı. Bir aile düzeninde çalışıyordu.
Nesip Uzun:Peki biraz da özel hayatınıza dokunalım, babanız ne iş yapıyordu?
Nuri Baylar: Babam işçi, dokuma tezgahında ve boş zamanlarında inşattlarda çalışan emekçi bir insandı. O yıllarda Türkiye’de ciddi bir yokluk ve yoksulluk vardı. İkinci dünya savaşı yılları savaşa girmedik ama memleket her an diken üstünde oturuyor. O günün liderleri memleketi savaşa sokmamak için binbir çaba sarfettiler, ama savaşa girecekmişiz gibi de hazırlık yapılıyor, seferberlik diye anılan bu dönemde herşey kontrollü tüketiliyordu. çok şükür belki yokluk çekildi ama babalarımız cephelerde ölmedi. ülkemiz işgal edilmedi. Ben 41 doğumluyum. 46’da ikinci dünya harbi bitti. Ekim ayında ekmek kartı verilirdi ve gerçekten o zaman askerin yiyeceği için camilerde bugdaylar depolandı. Bu gün bunu bilmeyen kuşaklara farklı anlatıyorlar. Savaş dünyanın en kötü şeyi ve en şiddetli tedbir de savaşlar için alınır. O zamanları yaşıyan kişilerin yanında bugünkü tenkitler yapılamaz cevabını çok kolay verebiliriz çünkü. Biz pazar ekmeğini çok sonradan gördük.
Neyse gelelim bizim konumuza, Weinig’le oturduk. Bana nedir evin gideri, Ben o zaman bugünkü sevgili eşimle henüz nişanlıyım ve evleneceğiz. Derken, bana giderlerimin toplamını soruyorlar, kiram, evlilik masraflarım, yaşam giderlerim falan derken aylık 10 bin mark çıktı. Tak ikiyle çarptı ve dedi bunu sana 20.000 Mark veriyorum dedi. Ben dedim bi senet falan imzalıyım. Yok dedi satışlardan karşılarız. Şimdi ben işte başlangıçta bunu görüyorum ve ben gidiyorum beni karşılıyorla ilk başta otobüsle gidiyorum sonra uçakla havalanından karşılıyorlar ilk defa Türk bayrağını görüyorum Amerikan bayrağı var Rus bayrağı var. Fabrikayı ziyaret ederken Nuri Baylar evine hoş geldin diye Türkçe bir yazıyla beni karşılıyorlar, Kendim ve ülkem adına onurlanıyorum, Bayrağımı oraya koymanın mutluluğunu yaşıyorum. Bu yazıları göresin diye seni ayrı kapıdan alıyorlar . En küçükten bay Weinig’e kadar herkes yanıma gelip elini omuzuma koyup benimle aile gibi oldular. Yok böyle birşey. 45 sene oldu, 72-2017. Tekrar söylüyorum bu bambaşka bir duygudur, diğer firmaların alınması meselesi değil o tarihte yıllara varan saygınlıklar ve bağlılıklar böyle kuruluyor. İlişkilere önem vermek ve onu korumak gelecekte de sürecek dostlukların ve ticaretin önemli bir unsurudur. Onlarla çalışırken daha önce yaşamadığın pek çok şeye de tanık oluyorsun, bu ticarette dürüstlüktür, Öyle ki Amerika’dan Türkiye’ye gelen makinadan benim haberim yok ama bana komisyon çıkardı. Benim Türkiye mümessilim var diye. Hiçbir şekilde ufak hesaplar yaparak beni dışarıda bırakmadılar. Bana ilk önce ekonomik imkanımı karşılayan bu işletme olmuştur. Sonra beni holzher’le ve bürkle ile tanıştırdılar. Hiç yalnız kalmadım, Eğitim verdiler numuneler verdiler. O zaman yerimiz Galatasarrayda Ali Han vardır. Orda bir oda sadece. İşler iyi giderken evlilik oldu, 74-75 yılları, Bu yıllarda il kez izmir fuarı’na katıldık. Bütün holzher, Weinig, Bürkle fuardalar. O zamanda benim karşımda tek rakibim Metin beyin metin mobilya firması var Alman Homag’ın mümessili. Çok çalışkan bir adamdır.
Nesip Uzun: Homag sizden önce mi sonra mı Türkiye’ye geldi?
Nuri Baylar: Şöyle açıklayabilirim, işin düzeniyle yedek parcasıyla satışıyla servisiyle ben öndeyim, fakat Metin Mobilya satışta benden 1-2 sene öncedir. Mesela weinig vasıtasıyl 74-75 izmir fuarına katıldığım zaman o zaman Alman pavyonunda başka makina sergilenemezdi. Metinde ordaydı orada tanıştık. Dedik rakibimiz bu. Benim rakibim yoktu weinig profilde ama kenar bantlamada Holzher vardı. Holzher’in ayrıca dikey sunta kesma makineleri vardı. yatay ebatlamalar çok sonra çıktı.
76larda bu sefer döviz krizleri kendisini göstermeye başladı. Akşam 5 ajansları vardı o gün günlük kurları verir gecede 50-60 kuruş oynuyor. Bu iş yapılmaz falan filan darken yapıyorsun tabi.
Nesip Uzun: Markia getirip tl ile mi satıyorsunuz?
Nuri Baylar:O zaman ithlat yapmıyorduk. Ona 80’lere doğru başladık. Weinig’de şöyle idi, biz profesyonel müşterilere satıyoruz. Müşterilerden parayı weinige transfer ediyoruz onlar benim adıma makinayı yolluyor gümrük çekilme işlemlerinde ben yardımcı oluyorum. Şu anda gümrükler sıfır ama o zamanlar minimum yüzde 50 idi. Örneğin !00 bin marka sattığın makineye 50 bin mark gümrük ödüyosun. O zaman ne oluyor herkes çıkış yolu arıyor. Devletten teşvik alan firmalar var sıfır gümrükle makina getiriyorlardı.
Bana kimse Nuri demiyor herkes NuriBaylar diye hitap ediyor İzmir’den bir dostumuzun teşvikiyle de firmamızın adını Nuri Baylar koyduk. Böyle böyle devam ettik
Ankara’da Merküç Makina vardı. Rica etti “ben senin yurtdışından getirdiğin zımpara makinasına bakabilir miyim” diye: İstediğin gibi al sök yap dedim. Çünkü bu makinelerin ülkemde de yapılmasını istiyordum. Yardımcı olduğun zaman o da sana yardımcı olucak. Ben gurur duuyorum Türkiye’deki gelişmelerle. Bir anımı anlatayım, bu benim için çok önemli ve benim yerli üretime destek vermemdeki önemli olaylardan biridir. Yıl 1979 veya 81 idi. 7-8 müşteriyle yurtdışına gittik. Türkiye’nin parası yok dışardan makina getirmişsin adam benim hatırıma yarı parasını almış ama Türkiye’de parasının yüzde yüzünü yatırmış merkez bankası 1,5 sene olmuş müşterinin firmaya gönderdiği parayı transfer edemiyor 1.5 sene. Dışardaki Nuri Baylar diyor hani böyle böyleyd siz paralarınızı öderdiniz? Neyse fuardayız. Gidiyoruz bizim müşterilerimizde yurtdışı fuarına giderken hazırlanır yeni giysiler alır böyle saygılı sanki başbakanın karşısına çıkıyor. Almanları italyanları çok yukarda görüyoruz bizim halkımız o zaman köyden gelme. Tüm sanayicilerimiz politkacılarımız köyden gelme. Birlikte gittiğimiz mTürk müşterimiz stantta çıkarıp kartını veriyor firma yetkilisine , fakat Adam bakıyor kartta Ankara ve Türkiye yazıyor, kartı masaya şöyle koymuyorda fırlatıyor dönüyor sekretere arkadaşlara bir broşür verin gönderin diyor. Neden? Çünkü benim param dışarıya transfer olmuyor, 5 cente muhtacız. Adam da niye bunlarla uğrasşıyım diyor. Kapalı bir ekonomik sistem içinde ticaret yapıyorsunuz ve yaşadığınız bu ndurumlar gururunuza dokunuyor. Türkiye’de makina yapmak isteyen kim varsa yardımcı olacağım dedim. Ne oldu Türkiye’de bu gün gayet güzel makineler yapılmaya başlandı. Büyüklük sadece ciro büyüklüğüyle olmuyor. Kafa büyüklüğü çok önemli, Sonra Weinig Türkiye’ye geldi bay Weinig Kendi özel uçapıyla neden biliyor musun 2.5 milyon mark borcumuz var, para bankada. Ve işte Orsa’nın borcu var şunun var bunun var hepsi yatırmışlar fakat transfer olmuyor 79-80-81 dönemleri. Geldi adam, randevu aldım. Yapı Kredi bankası, maliye bakanlığı dış ticaret genel sekreterliğine gittik. Adam dedi ki, dediki 2.5 milyon mark alacağım var yarısını verin imza veriyorum başka bir şey istemeyeceğim, dedi ama yapmadılar. Böyle durumlar yaşadık bu ülkede. Weinig’le başladım ama Biesse’nin de bende çok emeği vardır. Biessenin o zamanki tek eksikliği şuydu. Temel olan kenar bantlama makinası yoktu. Ben ne yaptım bu defa Holzher kenar bantlamasıya biessenin cnc’sini birleştirdim ve böylece bir
fabrikanın üretim hattını tamamlıyordum.
Nesip Uzun: Türkiye’deki fuarlar için neler söylersiniz, dünden buğüne nerelere geldik?
Nuri Baylar: Bugün artık herkes fuara katılmanın değerini anladı. Üreticiler fuara katıldıkları zaman bütün Türkiye’deki vilayerleri dolaşmaktansa fuarda bütün gelen müşterilere ulaşmanın değerini anlamaya başladılar. Birde yurtdışı fuarlarının ziyaretini anlamaya başladılar. 1977’de Ankara’dan İzmir’e fuara 5 müşteri götürüyordum ama onlar fuar yerine beşi de gece eğlencelerine gidiyorlardı sabah kaldırmaya çalıştığımda yanındaki arkadaşına ‘’abi makina alıcam; bi masifleme bi tane dikey kesme bana da alır mısın’’ diyordu. Ya böyle makine mi alınır? Bu gün bu arkadaşlar bırakın İtalya Almanya gibi klasik yerleri, Kore, Çin, Taiwan, bütün Afrika’da pazar arıyorlar; makinalara gelişmelere bakıyorlar. Pazarın önü çok açık. Afrika daha boş pazar mesela. Artık firmalarımız
kendi tasarımcılarını yetiştirmeye
başladılar.
Nesip Uzun: Nuri Baylar herkesin takdir ettiği bir Türkiye’de alışılmamış bir şirket operasyonunu gerçekleştirdi. Bu şirketle de halen başarılı bir ilişki farklı düzeylerde sürüyor. Eski müşterileriniz ne diyor bu duruma hala alışkanlıkla Nuri Baylar’ı arıyorlar mı?
Nuri Baylar: Ben müşterimle kaynaşmış durumdayım. Abi işi bırakmışsın! . O bana çok safça bir düşünce gibi geliyor. Biz ticari bir ortak proje içindeyken iki tarafın da çıkarına bir kurumsal operasyon gerçekleştirdik. Bu durumda benim iş hayatım bitmiş anlamına gelmiyor. Birbirimize verilmiş söz ve tahütler var ve ona uygun davranmak durumundayız, bu dürüst ticaretin de adabı gereğidir. Beni bu noktalara getiren müşterime bugüne kadar teşekkür ediyorum Ben iş bıraksam size bana çok ilgi gösterdiniz artık ben şu sebeplerden dolayı ilşi bırakıyorum size başarılar diliyorum diyen en ufak bir yazı göndermezmiyim. bir ara verdim. ama Işbirliğimiz devam ediyor. Arzu ettikleri sürece burası benim ekmek yediğim yerdir ve Türkiye’de de gururla makinasını sattığım bir firmadır. Bizim bir anlaşmamız var şu zaman içinde rakip firma makinası satamazsın. bir müddet sonra bana tekrar buraya gel diyebilirler. Ama bu anlaşma süresince ben buna saygı gösteririm ve bu bağlamda hareket ederim. Bu anlaşma verilen sözde durma açısından bir örnek olmalı dır. Beni çok mutlu eden en önemli şey ise müşterimi emin ellere teslim etmiş olmamdır. Ben bu bayrağı teslim ettiğimde 75 yaşındaydım daha ne kadar sürdürebilirsin. Benden sonra bu yükü yüklenerek müşterilerime ve dostlarıma gelecekte de servisiyle herşeyiyle hizmet veren bir kurumun var olması beni mutlu eden en önemli şeylerden biridir.