BÜROTİME / Hüseyin Tosunoğlu : 75 bin m2 kapalı alanda 450 personelle üretim yapıyor ve Avrupa, Ortadoğu ve Afrikadan 50 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz
13-05-2014
Sektörün lokomotif ve lider firmalarından olan Bürotime?ın sahibi Hüseyin Tosunoğlu ile firmanın dünden bugüne hikayesini, geldiği noktayı ve vizyonunu konuştuk.
Konyanın sıradan bir modüler mobilya firmasından, günümüzde tasarımı, yatırımları, uluslararası vizyonu ile Türkiyeyi temsil eden önemli bir ofis markalası biri haline geldiniz. Bunun öyküsünden bahseder misiniz Beni çok eskilere götürdünüz. 1979lardan itibaren ticarete atıldım. O dönemde çok zorluklarla karşılaştık. Önce duvar kağıdı ile başladık, sonra Gentaşın bayiliğine soyunduk, ahşapla tanıştık. Sonunda da mobilya işine geçtim. İşletme olarak Bürotimeı 2000 yılında kurduk. Genç bir firmayız aslında. Konya organize sanayinde 140.000 m2 arazi üzerinde 75.000 m2 kapalı alanda üretim yapıyoruz. Şimdi 24.000 m2 daha ilave ediyoruz. Bu yıl sonunda bitecek.
15 futbol sahası büyüklüğündeki bu alan üzerinde ofis mobilya sektörünün tüm yatırımlarını yaptık. VIP ürünler, operasyonel mobilyalar, koltuklar, kanepeler üretiyoruz. Metal bölümümüz var. Kısacası ofisin ihiyacı olan tüm mobilya çeşitlerini üretiyoruz burada. Son 15 yıl içerisinde sürekli yatırım yaptık. Otomasyon sisteminde ihtiyacımız olan ama hayal ettiğimizi bulamadığımız makinaları, örneğin konveyor sistemlerini, robot sistemlerini bile kendimiz üretir hale geldik.
Bürotimeın şöyle bir özelliği var. Koltuk, kanepe, masa gibi her bir mobilya parçasını bir ünite olarak düşünürsek, biz bir günde 2.000 ünite mobilya üretmekteyiz. Böyle bir kapasite dünyanın sayılı fabrikalarda var ancak. Sıfır stok ile çalışıyoruz. Biz işin satış kısmı ile ilgilenmiyor, sadece üretim yapıyoruz. Doğrudan satış yapmıyoruz, satışlarımızı franchising ve bayilik üzerinden yürütüyoruz.Türkiye genelinde 75 adet showroomumuz var. Geçen yıl bir konsept değişikliğine giderek standardizasyona gittik. Bunun yarısını tamamladık.
Neden ofis mobilyası diye sormak istiyorum
Baştan beri doğrudan ofis mobilyasına girdik, başka bir üretim yapmadık. İlk önce kurumların, vergi dairelerinin, hastanelerin, bankaların tefrişatı ile ilgili proje işleri yaptık. Çok yorucu idi. İş varken yoğun çalışıyor, yokken zorlanıyorsun. Denizli Defterdarlığının 2500 üzerindeki modüler ofis masasını yapınca iş hoşuma gitti. Ve o gün bugün ofis mobilysından başka birşey yapmıyoruz. İlk olarak 2000 yılında fuarlara katıldık. Orada sektördeki arkadaşların ne kadar ileride olduğunu gördüm. Daha çok yolum olduğunu anladım ama bir kez girmiştik ve dönmek yoktu. Önce satış stratejimizi değiştirdim. Kimsenin yapamadığı bir bayilik sistemi kurdum. Sonra ürün gamını geliştirdim.
Birkaç yıl içerisinde ki 2005di sanırım- Almanyadaki Orgatec fuarına katıldım ve İstanbuldakinin hiçbirşey olmadığını anladım. Dünya piyasalarına çıkınca duvara toslamış gibi olduk diyebilirim. İlk kez orada tasarım kavramının ne olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu gördüm. Gelir gelmez Türkiyedeki üniversitelerle, tasarımcılarla projeler geliştirdim, yatırım yaptım ve hala da yapıyorum. İşte o günlerden buralara gelerek bugün Bürotime olduk.
Firmanızın başarısının ardında yatan ne gibi nedenler var
Benim bir özelliğim var. Üretimde de, beyaz yakalılarda da bizim sektörden eleman çalıştırmadım. Aynı sektörden biri ile çalışsaydım, bunlar başka bir firmanın kültürü ile yetişmiş kişiler olacaktı. Ben bunu istemiyordum. Otomotivden gelsin, tekstilden gelsin, mobilyada benim kültürüm ile yetişsin ve farklı birşeyler katsın. Üretimde de bu böyle. Bende 400 kişi çalışıyorsa içlerinde belki 4 5 tane mobilyacı vardır. Mobilyadan gelse, orası şöyle, burası böyle diye müdahelelerde bulunacaktı. Hele satışçıların arasına asla sektörden kimseleri sokmuyorum. Bu bana farklı bir bakış açısı katıyor, benim görmediğimi görüyor bu insanlar. Başarımın arkasında yatan en önemli kriterlerden birinin bu personel politikam olduğunu söyleyebilirim.
Biraz da yurtdışı faaliyetlerinizden bahseder misiniz
Çalışmalarımız Türkiye ile sınırlı değil tabii. Toplamda 35 adet konsept olarak sadece bizim ürünlerimizi satan yurtdışı bayimiz var. 50 ülkeye de ihracat gerçekleştiriyoruz. Ağırlıklı olarak üç bölgeye çalışıyoruz, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika... Avrupada Almanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, Bosna gibi ülkelerinde, Ortadoğunun ise başta Suudi Arabistan, Irak, İran olmak üzere tamamında varız, Afrikanın %70inde varız. Aşağı kadar inmiş durumdayız. Güney Afrikada kendi depolarımız var. Orada oldukça iyi, kapasitesi yüksek ve gelişen bir pazar var. Gümrük yapılanmalarından dolayı kuzey ülkelerine pek asılmıyoruz. Türkiye Cumhuriyetlerinin çoğunda varız ama Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde çok güçlü değiliz. Bir de Amerika kıtası ve Uzak Doğuya girmedik henüz.
Siz kazandığınızı yatırıma dönüştüren bir insansınız. Sadece kendi alanınıza mı yatırım yapıyorsunuz yoksa başka alanlara da yöneldiğiniz oluyor mu
Bizim oldukça sade ve mütevazi yaşam standartlarımız var. Biz kazandığımızı işimize yatırıyoruz. Ana sektörümüz mobilya ve buradan aldığımızı yine bu sektöre yatırıyoruz. Zaman zaman ofise değil de ev mobilyasına girseydim diye düşündüğüm olmadı değil... Çünkü orada pazar çok büyük. Toplam sektörün ancak %25I ofis. Geri kalan %75i ise ev mobilyası. O sektörde iddialı olmak için çok farklı yatırımlar yapmak lazım. Bugün marka olmak kolay değil. Mobilya sektörü çok emek yoğun bir sektör. Çok konsantre olmak lazım. Bu nedenle çok büyük sanayi devleri, kurumsal şirketler bu işe girmiyor. Çok dinamik, eziyeti çok fazla, kalemi çok fazla. Aslında benim şimdiki tesisim bir çimento fabrikasından daha yüksek maliyetli. Çimentonun tasarımı yok, Ar-Gesi yok. Uzun yıllar uzaktan bile yönetebileceğin bir sektör. Ama mobilya sektörü ancak ailelerin yönetebileceği, bir ailenin geleceğini bağladığı, varsa var, yoksa yok olduğu bir sektör. Tecrübe gerekiyor. Bu nedenle bir yatırım sektörü değil. Dünyada da bu böyle.
Türkiyedeki mevcut ekonomik durumu nasıl değerlendiriyorsunuz. Çalkantılarla geçen bir 2013ü geride bıraktık. Kimi hareketliliklerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Neler söyleyebilirsiniz
Kendi açımdan konuşmak gerekirse 2013 yılının hem iç hem de dış pazarda genel anlamda bizim için iyi geçtiğini söyleyebilirim. İç pazarda istikrarın olması bizim için oldukça önemliydi. Dış pazarda ise malum Arap baharı ülkelerinde Libya, Suriye pazarlarında kayıplarımız oldu ama durumumuz genelde iyiydi. Çünkü bu pazarların yerine yeni pazarlar bulduk. Satış ağımızı genişleterek açığımızı kapattık.
Ofis mobilyasında iç pazarın genel karakteristikleri nelerdir
Türkiye de ofis mobilyası daha çok bir perakende pazarı. Ağırlıklı olarak Kobilere yönelk çalışılıyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz sürekli büyüyorlar ve bu pazar ofis mobilyası için oldukça önemli. Biz ürünleri de çeşitlendirdik. Üst gruba da, diğer orta ve alt gruba da uygun ürünler üretiyoruz. Çıkarttığımız yeni bir tasarımın 4-5 yıllık bir ömrü oluyor. Sonra yerine yenisi geliyor, eskisini ikinci pazarımıza kaydırıyoruz.
Firmanızın tasarım politikasını nasıl özetleyebilirsiniz Siz yerli mi yabancı mı tasarımcılarla çalışıyorsunuz daha çok
Dünyada ülkeler markaları ile tanınırlar. Türkiyenin de markalara ihtiyacı var. Ve bunun için daha çok tasarım gerekli Benim mantalitem şu: Bir Türk firması olarak kendi tasarımcılarımız varken, neden yabancıyı bu işe sokayım Gerçi az da olsa onlarla da çalışmıyor değiliz ama ağırlıklı olarak yerli tasarımcıyla çalışmayı tercih ediyoruz. Bizde kimliği olmayan, tasarımcısı belli olmayan ürün yok. Kataloglarımız dahil olmak üzere herkesin ismini koyuyoruz.
Bu açıdan Türkiyenin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz
Kimi sorunlarımız yok değil. Tasarım açısından, kopyalama açısından ne kadar tedbir alırsak alalım, bu deliniyor ve ürünler taklit ediliyor... Bizde tasarım, marka patent tescilleri tam anlamıyla çalışmıyor. Yasalar da çok yeterli değil, küçük bir yerini değiştirip kulllanabiliyorlar maalesef. Biz bazı tasarımlarımızı sadece Türkiyede değil dünyada da tescil ettiriyoruz ve görüyoruz ki bizim ülkemizde durum tam oturmuş değil. Sadece mobilyada değil, her sektörde bu böyle. Ama giderek bizde de gelişecek.
Öte yandan Bürotime olarak biz pek çok tasarım yarışmasına sponsor oluyoruz. Her bir yarışma beni çok heyecanlandırıyor. Daha öncesini de bilen biri olarak sektörde çok güzel gelişmeler olduğunu söylemeliyim.
Günümüz sanayicisi toplumsal konulara, çevreye duyarlı olan, sosyal projeleri destekleyen bir konuma geldi. Bürotime olarak siz bu konuda neler yapıyorsunuz
Herkes okul vb. şeyler yapıyor. Bunlar zaten bence ana görevlerimizden biri. Ama bizler kendi bölgemizde farklı konularda da öncü olmalıyız. Örneğin biz Konya gibi bir yerde, fabrikada bayanları çalıştırmayla başladık işe. Bu kadınların kendi özgüvenlerini sağlamak açısından önemli. Geldiğinde onlara sosyal, kişisel haklarını anlatıyoruz. Bu da bir sosyal sorumluluk.
Şu an ofislerde birçok kas iskelet hastalığına uğramış insanler olduğunu görüyoruz. Bu nedenle bir ofis firması olarak ergonomiyi ön plana çıkartıyoruz. Filmler bile yaptırtarak sağlıklı koltuklar, masalar, çalışanların nasıl dinlendirileceği konusunda insanları uyarıyor, öğretiyor ve bu anlamda çeşitli sosyal sorumluluk projesini hayata geçiriyoruz.
Öte yandan şirket içeresinde Bürotime Akademi adı altında bir eğitim kurumu kurduk.. Eğitim bizim için önemli. Burada hem çalışanlarımızı, hem de bayileri eğitiyoruz. Satış, pazarlama, üretim eğitimleri veriyor, az önce söylediğim gibi bayanlara ayrı eğitim veriyoruz. Sadece üretimde 400ün üzerinde personelimiz var. Üretimde %30 35 kadar, beyaz yakalılarda ise yarı yarıya kadın personelimiz var. Yakın bir gelecekte bunlar için bir kreş oluşturma projemiz var.