Doların yükselişi ve reel sektör,

Mobilya Dekorasyon Dergisi - Mobilya Dekorasyon - Dergi - Yayın - İletişim - Dergi - furniture - wood - design - dizayn - aksesuar - kenarbandı - edgeband - makine -woodworking - woodworkingmachinery - fair - mobilya fuarları - woodworking machinery - ahsap makineleri- glue-yapıştırıcı tutkal-

Doların yükselişi ve reel sektör,

17-09-2018
Doların yükselişi ve reel sektör,
Güncel Gündem üzerine::Nesip uzun/Mobilya dergisi Gn Yayın YönetmeniGerek global dünyada gerekse de Türkiye’de yaşanan dövizdeki aşırı dalgalanma pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye ekonomisi ve üretim sanayini önemli ölçüde etkilemiştir. Ağustos ayı içinde yaşanan olağanüstülük ortalama ekonomilerde her zaman yaşanmayacak bir durum ortaya çıkardı.. Dünya bankacılık ve finans sektörü içinde meydana gelen anormal gelişmeler Türkiye gibi dışa bağımlı ve üretim ekonomisi temelli olmayan ülkelerde etkileri daha ağır olmaktadır. Ülkeler üretim ve yeniden üretim felsefesi içinde büyümelerini gerçekleştirirler, .

Türkiye Cumhuryeti de 1923 itibarıyla bu temel üzerinde şekillenmiş, Devletçilikle başlayan ekonomi politikası o günlerin okuma yazması neredeyse sıfır,  sanayisi olmayan yarı feodal toprak sisteminden kapitalist üretim ilişkilerine geçişin sancılarını yaşıyordu. Savaştan yeni çıkmış sermaye birikimi ve yetişmiş insan gücü olmayan bir cumhuriyetin temelleri parasız pulsuz tarım toplumunun gelirleriyle oluşturulmaya çalışılıyordu, Ülkede sermayedar ve kapitalistin olmadığı günlerin ertesinde de kalkınma planları oluşturuluyor bu amaçladır ki  ülke yaşamı için önemli üç hedef konuyordu. Eğitim seferberliğinde  latin alfabesine geçerek toplumu sanayi ve kültür devrimlerini yaşamış batı toplumlarının seviyesine ulaştırmak , bu vesileyle teba toplumu yerine fertlerden oluşmuş kendinden bireyler yetiştirmek, ekonomik alanda ise toplumun ve  ülkenin öncelikli  ihtiyaçları olan alanlara yatırım yapmak. Bu maksatla ülkenin imarı için öncelikli ihtiyaçlar belirlenerek ülkenin yeniden imarı için pek çok yerinde çimento fabrikaları kuruldu, tarıma yönelik ise yine pek çok bölge ve şehirde şeker fabrikaları kuruldu. Bunlarla  bağımsızlığın temelleri atılıyordu. Kendine yeten bir ülke olmak hedefiyle. Şümerbank’lar, zirai donatımlar yıllarca ülkenin çok önemli ihtiyaçlarını karşıladı. Sonra soğuk savaşla birlikte Trumanlı, Mc Carty ci bir Türkiye’ye geldik, Marshall yardımları altında ülkeye dayatılan küçük Amerika modeli aldatmacası her alanda bağımsızlıkçı politikaların da terki anlamına geliyordu. 

Zamanla yapılan yatırımlar yaşlandı onların modernizasyonu veya arttırılması bir yana KİT denilen bu kamu teşebbüsleri  fırsatçı siyasal iktidarların ve bürokratların yandaşlarını doldurduğu gereksiz yığılmalarla karlılığın olmadığı birer arpalık haline dönüştü. 70 yılda üretim yerine koca bir tüketim toplumu yaratıldı. Yol köprü tüneller mutlaka gerekli ihtiyaçlardır ancak, Asfaltlarla övünülüp Amerikan ve Avrupa menşeyli arabalara yol yapılırken toplu taşıma projeleri rafa kaldırıldı. Yaşamda hiçbir şey tesadüfü değil bu gün yaşadıklarımız adım adım ağlarıyla örülmüş bir tarih tünelidir.  

Ekonomimiz tarımdan otomobile, mobilyadan makineye kimyadan gıda sektörüne kadar hemen tüm imalat sektörlerinde ana hammadde girdileriyle ithalata bağımlı bir  ülkedir. Dolaysıyla uluslararası ekonominin geçerli akçesi olan dolar ve Euro kurundaki hareketlenmeler yukarı çıktığında bu bizim ülkemizde kimyasala petrol ve türevi tüm girdilere, mobilya sektörünün hemen her tür yarı mamül parçasında kendini gösterir. MDF sektöründe büyük makine yatırımları bu para cinsiyle gerçekleşir., Kullanılan tutkal hammaddesi ithaldir, yüzeyde kullandığımız dekor kağıt ithaldir, odunumuz yetmediğinden onu da dışardan alırız, makinelerin yedek parçası ithaldir ve servisi dolar bazında saatle işler. 

Yaptığımız ahşap makinelerin motorları beyinleri ve ana aksamları ithaldir. Boya sektörümüzün ana hammaddesi ithaldir, plastik sektörü girdileri keza öyledir. Kısacası hemen çoğu  imalat sektörlerinde  sektörlere göre değişken %40 ile 60 arası ithal bir sanayiiye sahibiz. Bundan dolayıdır ki ithalatımızla ihracatımız arasında önemli bir yüzde var, İhracatinı yaptığımız her sektör ve üründe girdinin %60 ithal olursa sen bu girdaptan asla kurtulamazsın. Günümüzün ihracat devi Çin aynı zamanda enerji ve yarı hammaddelerde de önemli bir ithalat yapmaktadır ancak Çin bunu devlet düzeyinde çok büyük alımlarla uluslararası piyasaların çok altında fiyatla kimi zaman da  petrol ürünlerinde olduğu  gibi ürün takası vb yöntemlerle çok karlı bir hale getirmektedir. Kendi üreticisine uluslararası rekabette çok iyi rekabet edebilirliğini sağlayacak fiyatlarla hammaddeyi sunmakta ve karlılığı ve rekabeti arttırmaktadır. 

dıs?%20borc?.png

            Dolaysıyla Türk sanayisinin önünde dışa bağımlı girdiler ve yüksek vergiler enerji maliyetleri gibi negatif unsurlardan kaynaklanan sorunlara bir de dövizdeki yüksek artışlar eklenince kriz kaçınılmaz oluyor. Şimdi sanayici için nereye gideceği belli olmayan kurların baskısı altındaki  iç piyasaya hangi fiyattan mal satacağı veya üç gün sonra düşecek döviz den kaynaklı zararı için ne yapağı soruları gündemin can alıcı sorularıdır. Son iki aydır piyasadaki talep yoksunluğu ve tahsilat yapamama durumu işletmelerin üretim heveslerini de tıkıyor. 

             Ağustos 2018 üçüncü çeyreğinde yayınlanan  TCMB verilerine göre imalat sanayinde borçların %70’i döviz çinsinden ve toplam satışların %28./si ancak yabancı para cinsinden, Bu durumda sanayici TL ile yaptığı satıştan kazandığı parayla dolar veya Euro alarak borçlarını ödeyecek. Sektörlerin hemen çoğunda yatırımların %56’sı yabancı kaynakla finanse edilmektedir.

dıs?%20borc?%20kamu%20borcu.png

 

 Ülkenin dış borç ödeme takviminde de Bu Eylül ayında 7 milyar dolara yakın ödeme var Ekim ayında 10 milyar dolar Mart 2019’da ise önemli kamu ödemeleri bulunuyor.  Türkiye’nin son yıllardaki lokomotif  sektör olan inşaat-gayrimenkul sektörü yüksek döviz borçlarına karşı döviz gelirleri en düşük olan sektör durumundadır.  Bu sektörün toplam borcunun %90’ı döviz cinsindeyken ihracat geliri toplam gelirlerinin %’1 ni bile bulmuyor. Düşünüldüğü gibi yabancılar harıl,harıl dolarlarla gelip gayrimenkul almıyor, Yine Merkez bankası verilerine göre Türkiye’de 18 ana sektördeden 13’ünün döviz gelirleri toplam gelirlerinin oranında ortalamanın çok altında kalıyor. Kısacası tüm sektörlerde firmaların borçlarının üçte ikisi döviz cinsindendir.

Yukardaki dünya bankası raporu 2017 öncesi değerleri işlemekte bu gün için Türkiye rakkamları bunları üzerindedir. 

JP Morgan vb Uluslararası kuruluşların verilerine göre de Türkiye’nin 2019 büyüme beklentisi % 2.8’den % 1. 1 ‘e düşecek. 

 

dıs?%20borc?.png

            Türkiye’nin yeni iktisadi politikaları içinde lokomotif sektör durumundaki İnşaat sektöründe Temmuz ağustos ayı verileri yayınlandı TÜRKİYE İMSAD güven endeksi raporlarına göre Güven endeksi Ağustos ayında 10,5 puan geriledi

Raporda sektöre yönelik şu bilgiler yer alıyor’’İnşaat sektörü güven endeksi Nisan ayında alınan erken seçim kararı ile birlikte gerilemeye başlamış, seçimler sonrasında ise Temmuz ayında 0,2 puan daha düşerek durağanlaşmıştı. Ağustos ayında ise inşaat sektörü güven endeksi en yüksek aylık düşüşünü gerçekleştirdi ve 10,5 puan birden düştü. Ekonomide yaşanan belirsizlikler ile başta döviz kurları olmak üzere mali göstergelerdeki kayıplar inşaat sektörünü de olumsuz etkiledi.

 

Mevcut inşaat işleri seviyesinde önemli düşüş

Mevcut inşaat işleri seviyesi, geleneksel olarak yılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde mevsimsellik etkisi ile önemli artış gösteriyor. İkinci çeyrekte mevcut işler seviyesi seçimlerin yarattığı belirsizlikler ile gerilemiş, Temmuz ayında ise mevcut işler seviyesi ancak 1,1 puan yükselebilmişti. Ağustos ayında ise mevcut işler seviyesi bir önceki aya göre 8,4 puan birden düşüş gösterdi. İşlerdeki gerilemede güven kaybı ile birlikte finansman olanaklarındaki sıkılaşma ve faiz oranlarındaki artışın büyük etkisi bulunuyor. Mevcut işlerdeki hareketlenmenin politika uygulamalarına bağlı olacağı öngörülüyor. ‘’ Keza kredili konut satışlarında ise çok önemli düşüşler yaşanmakta, zaten arz fazlası oluşması ve bu tür enflasyonist kur dalgalanmalarında oluşan talep daralması sonucu neredeyse durma noktasına gelmiştir. Konut kredi faizlerinin aylık ortalama yüzde 1,6’ları aşması ile birlikte kredili-ipotekli konut alım talebi düştü. Banka faizlerinin yükselmesiyle talebin daha da darabileceği aşikar. Toplumsal psikoloji böyle durumlarda talebin zorunlu ihtiyaç maddelerine yönelerek Araba, konut , mobilya alımı ve yenileme, elektronik eşya gibi ikincil taleplerin ötelenebilecek ilk kalemler olduğunu da göstermektedir.

Mobilya satışlarının en fazla olması gereken aylarda sektörün %6 küçülme yaşadığı, 

gerçeğini de göz önünde tutarak çalışma sistemlerinde de sürece uygun yol ve yöntemlerin geliştirilmesi, uzun vadeli satışların ve kampanyaların yarattığı haksız rekabetlerin de bundan sonra yaşanmaması sektör için kısa vadeli reçeteler olabilir. 

    İnşaat sektörü pek çok sektör gibi mobilya endüstrisi içinde lokomotif  pazarlardan biridir. Gerek panel sektörü ve kapsamında mutfak, kapı, dekorasyon gibi bu sektörün kapsamı içine giren projeler iç piyasada sektörü de besleyen ana damarlardan biridir.  Dolaysıyla buradaki durgunluk doğrudan sektörü etkilemekte, kendisiyle birlikte çok geniş bir tedarikçi ve hammadde sektörüne de yansımaktadır. Keza alımların durmasıyla birlikte ödemeer de durmakta vadeler ötelenmektedir.  

Tümüyle tedarikçiler üzerinden beslenen ana sanayi buralardan tahşilat yapamayınca bunu alt tedarikçilerine yansıtmaktadır. Zaten yeterli sermaye birikimleri olmayan imalat sanayi bu durgunluğa ve büyük alacaklara dayanamayarak krizi derinleştirmektedir. Girdilerinin büyük kısmı, Enerji, hammadde, makine işçi girdileri ve vergilerden oluşan işletmeler nakit döngüsünün olmadığı Türk ticaret hayatında uzun süre bunları tölere etme sansı yoktur. İstanbul, Ankara İzmir vb büyük kentlerde yatırım ve maliyetlerinin çok yüksek,  karlılıkların düşük olması  nedeniyle karşılanamıyor, çıkan onlarca vergi affına rağmen sanayici  ve özellikle orta ve küçük işletmeler vergilerini ödeyemiyor, Tüm bunlara suriye krizi de eklenince fatura içeriği her gün yeni isimlerle değişen  vergilerle toplumun sırtına yükleniyor. Ülke içinde 5 milyona yakın Suriyeli ve yine Suriye içinde yüzbinlerce Suriyeli savaşçı ve ailesinin silah bakım giderleri, aylık maaşları ödediğimiz artık takip etmekte zorlandığımız bu vergilerden ödenmekte  açıklanamayan örtülü ödenekler vb giderlerle toplam bütçe içinde de önemli bir kalem tutmaktadır.    

            Türk sanayicisi çok büyük riskler alarak ülke içinde ve dışında önemli yatırımlar gerçekleştiriyor, Tüm olumsuzluklar  ve katma değeri düşük kazançlara rağmen düne kadar yaşanmamış projeler gerçekleştiriyorlar, içerde ve uluslararası alanda  yaşanan siyasal gerilimin yarattığı olumsuz atmosfer direk ekonomiyi vurarak yarınlarımızı karartıyor. Suriye ile başlayan kriz  ve ardından fetocu darbe girişimi adım adım ülkeye her gün daha ağır bedeller ödetiyor, kutuplaşmalar toplumsal barışın da en büyük tehlikesidir. Gerek ekonomiye yönelik olsun gerekse de siyasal istikrar, toplumsal barış ve demokratikleşme noktasında sağlıklı ve kalıcı adımların atılmaması noktasında önümüzdeki süreçte iç barışın zedeleneceği gibi uluslararası alanda da önemli bir baskı ve yalnızlaşmanın yaşanacağını öngörmek hiç de zor değil. 

            

yazar

Nesip Uzun-editor yazısı

E-bülten için e-posta bırak